TEMEL SANAT KARARLARI - 2
Bauhaus Amerika'da!
Bauhaus
kökenli sanatçı ve tasarımcılar II.
Dünya savaşı öncesi geldikleri
Amerika Birleşik Devletleri'nde mimari açıdan popülerliklerinin yanı
sıra sanat ve tasarım eğitiminin değişimi yönünde de çok etkili
ve belirleyici oldular.
Walter Gropius,
Harvard Mimarlık Fakültesi dekanı oldu.
Hemen ardından Mareel Breuer de o
fakülteye katıldı.
Moholy Nagy daha sonra Chicago Art
Institute'e dönüşecek olan Yeni Bauhaus'u kurdu.
]oseph Albers önce Kuzey
Carolina yaylalarındaki Black Mountain
College'de kırsal bir Bauhaus kurdu, daha sonra da 1950 de Yale
Üniversitesi'ne geçti.
Mies van der Rohe daha sonra ünlü İlinois
Teknoloji Enstitüsü'ne dönüşecek olan Armour Enstitüsüne dekan
ve baş mimar olarak atandı.
Amerikan sanat ve tasarım
eğitim sistemine yönelik bu Bauhaus çıkartmasının gerek sanat
ve tasarım alanında gerekse bu alanların eğitimi alanında
yarattığı büyük etki Almanya'daki orjinal Bauhaus'un etkisinden çok daha
büyük ve çok daha yaygın olmuştur.
Dünya sanat merkezinin 1950'lerden itibaren
Paris'ten New York'a kaymasıyla zaman zaman Amerikan Rönesansı
adıyla da anılan dönemde Rauscherıberg'den Rothko'ya
öne çıkan görsel sanatçıların çok büyük bir kısmının
eğitimlerini yukarıda sözü geçen eğitim kurumlarında aldıkları
düşünüldüğünde bu etkinin boyutları daha anlaşılır olmaktadır.
Bu dönemde Bauhaus'un ünlü Vorkurs'u önce
ingilizce "Basic Design" adını almış, Il.Dünya Savaşı
sonrasında pıtrak gibi çoğalan Amerikan sanat eğitim
fakülte ve kurumlarına yayılmış standart bir ders olmuştur.
Daha da ötesi
sanat dünyasındaki Amerikan etki ve hegemonyasının bir
sonucu olarak bu dersin Avrupaya tekrar ihraç
edilmesi, diğer bir deyişle Amerikan eğitim kurumlarını izleme kararı veren
eski kıta eğitim kurumlarının bazıları tarafından benimsenmesi
söz konusudur.
Ancak bu dersin bir re-export
mamulüne dönüşme nedeni, A.B.D.'nin son yarım
yüzyıldır sanat ve tasarım dünyasında çok
etkili olmasının yanı sıra sanat eğitimi konusunda da çok
etkili olmasındadır.
Dünya tarihinde hiç bir uygarlık, hiç
bir zaman ve hiç bir coğrafyada son elli yılda A.B.D.
de açılan sanat okulu sayısına yakın bir eğitim
kurumu sayısına yaklaşamamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri'nde
2000 yılında lise sonrası sanat eğitimi veren
1236 tanesi üniversite fakültesi, ya da bölümü olmak üzere 1865 adet sanat
okulu mevcut.
Bu kurumlardaki öğrenci
sayısı ise yaklaşık 74.000. İngiltere'de eğitim benzer
kurum sayısının 90 sanat okulu olduğu
düşünüldüğünde eski kıta ile
aradaki farkın dramatik olduğu görülüyor.
Bauhaus göçmenlerinin etkili bir
biçimde başlattıkları temel sanat eğitimi, AB.D.
sanat okullarında yaygınlaştı, yıllar içinde tartışıldı,
değiştirildi, dönüştürüldü.
Dolayısıyla işin
başı bir şekilde Bauhaus'a dayansa bile bugün artık çok çeşitli
şekillerde verilen çok sayıda ve çok farklı temel
sanat eğitimi dersleri söz konusu.
Bunlardan bazıları tamamen Bauhaus
yöntemlerini red etme
üzerine kurulmuş sanat eğitimi dersleri.
Bu
ders dolayısıyla sanat eğitiminin ön hazırlığının
nasıl olması meselesinin kuramsallaştığı ortamlarda
ise artık sözü edilen ve tartışılan bir
temel sanat/tasarım dersi ve bu dersin içeriği değil.
Artık sözü edilen kavram
ingilizce kısaca "Foundations" yani Temeller adıyla
anılıyor ve üniversite düzeyinde sanat eğitiminin birinci yılındaki tüm
dersleri kapsıyor.
Bu konu AB.D.'nde her yıl yaklaşık üç
bin kişin katılımı ile yapılan CAA(College Art Association)
Sanat Yüksek Öğrenim Kurumları Derneği kongrelerinde en az
bir ya da iki panelde tartışıldığı gibi bu
sanat eğitimi temelleri yani "foundations" konusunda
AB.D.'de oluşturulmuş kısaca FATE (Foundations in Art Theory and
Education) diye anılan ve 26 yıldır etkinlik
gösteren ayrı bir mesleki kuruluş da sözkonusu.
İki yılda bir kongresi
olan, araştırmalar, anketler yapan ve bir dergi
de yayınlayan FATE toplantıları AB.D ve dünyada temel
sanat eğitiminin ne denli çeşitlendiğini görmek ve
izlemek açısından önemli bir platformdur.
Sanatın herhangi bir
şey ve her şey olabildiği bir dönemde, sanat nasıl
öğretilir?"
"Temel sanat eğitimi nasıl
yapılmalı?" büyük olasılıkla akademik yanıtı hiçbir
zaman verilmeyecek bir soru.
Çeşitli sanat, tasarım ve mimarlık okullarında bu
ad altında verilen bu ders Bauhaus'dan kaynaklanmasına
karşın zaman içinde büyük dönüşümlere uğramıştır.
Dolayısıyla bugün bütün
dünyada aynı Temel Sanat Eğitimi ve benzer
adlar altında birbirinden
çok farklı sanata giriş dersleri verilmektedir.
Ayrıca bu tür bir genel
sanata giriş dersinin gerekli olmadığını
düşünen sanat eğitimcileri de söz konusudur.
Kuşkusuz temel sanat eğitimini
konuşmak, bir birinci sınıf atölye dersinden söz etmekten
çok öte bir mesele.
Acaba çeşitli plastik
sanatlar, farklı tasarım alanları ve mimarlık
eğitimlerinin ortak bir temel başlangıç dersi olabilir mi?
Bu kocaman soruyu biraz daha
küçülterek başka bir şekilde bir kez daha sorabiliriz:
Sanat eğitiminin temel
bir giriş dersi olabilir mi?
Üstelik günümüzde "sanat" adı
altında yapılanların çeşitliliğini düşünülürse bu ders
neleri kapsamalı?
Hem sonra temel eğitimini yapmak istediğimiz,
eğitimine giriş yapmak istediğimiz alanı önce
bir tanımlamak gerekmez mi?
Soruları buralara değin taşıyıp, meseleyi
sanat nedir gibi yanıtı olmayan ya da
çok zorlaştırılmış bir hale taşıdığımızda ise temel sanat
dersi nasıl olmalı sorusu anlamını ve önemini biraz
yitiriyor.
Aslında bugün temel ya da ileri,
sanat eğitiminin nasıl olması gerektiği sorusunun
kendisi yanıtlamak zor ve gerçekten karmaşık.
Sanat eğitimi, resim, heykel gibi
göreli olarak sınırları belli görüntü üretme yöntemlerinin öğretilmesi
anlamına geldiğinde işler biraz daha kolaydı.
Ancak modernitenin yüzyıllık
geçmişinin sanata yansıması bu sınırları uzun
bir zamandır belirsizleştirdi.
Görüntü üretimine
yönelik bazı teknolojilerin kolay ulaşılır hale gelmesi de
sanatsal görüntü üretme biçimlerini akıl almaz boyutlarda
çeşitlendirdi,
İşte bu yeni koşullar
altında 'sanat nasıl
öğretilecek?' sorusu gerçekten tartışılası bir sorudur.
Eğer verilebilirse bu soruya
verilen yanıt, aslında temel sanat eğitimi nasıl
olmalıdır sorusunun yanıtını da belirleyecektir.
Eğitimde Hedefler, Eğitimden Talepler sonuçta,
ne öğretilebilir iki yarı yıllık bir derste?
Belki de bu soruyu biraz daha genişletilerek
şu hale dönüşmeli;
Üniversitede geçirilen dört yıllık bir
süreçte sanata dair ne öğretilebilir?
Sanat okullarının olası hedeflerini
ve öğrencilerin olası
öğrenme taleplerini sıralayacak olursak aşağıdakine benzer
bir hedefler ve talepler listesi çıkabilir.
Resim heykel gravür gibi bir
sanat dalının en önemli malzeme ve tekniklerinin bilgisi.
2. Bu malzeme ve
tekniklerin kullanılmasına yönelik belli düzeyde bir uygulama
becerisi için yeterli talimle eğitim.
3.Görme becerisi.
4. Yaratıcılık teknikleri ve stratejileri.
5. Asgari "tekerleğin yeniden kat
edilmesini engelleyecek" miktarda bu malzeme ve
tekniklerle başkalarının yakın zamanda ve daha önceleri ürettikleri
sanat yapıtları üzerine donanım.
6. Bu bilgi ve beceri kullanılarak nitelikli
ve özgün sanat yapıtı üretimi.
7. Üretilen
sanat yapıtlarının sunumuna, gösterilmesine, sergilenmesine dair
teknikler ve bu etkinliklerinin kotarılmasına yönelik sosyal
beceriler.
Biliyoruz ki öğrenciler genel olarak
son iki talebe odaklanırken eğitimciler ise daha çok
ilk beş hedef ile boğuşurlar.
Bu hedefler dört yıla
yayılmış olmalarına karşın genelde birinci üçüncü ve dördüncü
taleplerin en azından kısmen temel sanat eğitimi tarafından
karşılanması beklenir.
Desen yani "modelden çizim"
derslerinin özellikle üç numaralı hedefe yüksek
düzeyde katkısı söz konusuyken beş
numaralı hedef Sanat Tarihi dersleri tarafından karşılanacaktır.
Bu talepleri ve hedefleri açmadan önce herhalde
verilecek ilk tepki günümüzde bu işin yani bu taleplerin tamamının herhangi
bir dört yıllık sanat eğitim kurumu tarafından
karşılanmasının imkansızlığı üzerine olacaktır.
Örneğin resim heykel
gibi alanların iç içe geçtiğini bildiğimiz gibi, bugün
sanatçılar tarafından her tür malzeme ve tekniğin kullanılıyor olması
öğretim elemanlarını "hangi malzeme?" ve "hangi
teknik?" gibi önemli ve zor sorularla karşı
karşıya getirecektir.
Eğitim sürecinde kullanılmasının
gerekliliğine dair tüm sözlere karşın, uygulamada öğretim
elemanları doğal olarak kullanmasını bildikleri malzeme ve
teknikleri öğretebiliyorlar.
Videonun da katılımıyla
"zamanın da akrilik ya da ahşap kadar önemli bir malzeme
olabildiği yeni temel sanat atölyelerinde bu malzeme ve tekniklerin
tümünü öğretebilme becerisine sahip öğretim elemanlarından söz
etmek ne denli mümkündür.
Öğrencilerin günlük zamanlarının önemli
bir oranını ekran karşısında geçirdikleri bir
dönemde yaşanıyor.
Video kurgulama, yağlıboya ya da
gravür tekniklerinde belli bir beceri düzeyine ulaşmak için
gerekli sabır ve zaman günümüz koşullarında acaba öğrencilerden talep
edilebilir mi?
İnkilap tarihi ve sanat
tarihi sınavları arasına sıkıştırıldığında talep karşılanır mı?
Görme becerisi, görüntü üretme becerisinden öte,
görsel dilde analitik bir okur yazarlığa yöneliktir.
Burada kullanıldığı biçimde görsellik
hala Bauhaus geleneğine bağlanabilir.
Görsellik ve görsel dil
yoluyla iletişimini sanatın yanı sıra
hayatın her alanında katlanarak yaygınlaştığını izliyoruz.
Aslında geçen yüzyıldan bu
yana çağdaş sanat tarihi bir görsellikten ve
görüntüden uzaklaşma tarihi (özellikle
de sanatçı eliyle üretilmiş görüntülerden uzaklaşma tarihi) şeklinde okunabilir.
Ancak bu tarih okunduğunda en radikal
anti-sanat, anti-tasarım, anti-optik,
anti-estetik yaklaşımların da son kertede görsel bir
biçimde iletildiği de izlenir.
Tasarım eğttimcisi Rob Ray Kelly Savaş
Sonrası Amerika'da Grafik Tasarım Eğttimi adlı uzun makalesinde çeşitli sanat okullarında okuduktan
sonra yüksek lisans için geldiği Joseph Albers'in Yale
Üniversitesi'ndeki Temel
Sanat Eğitimi dersine değin 'görsellik'kavramıyla
tanışmadığını anlatır.
Görüntü
üretimine farklı nedenlerle karşı çıkan sanat akımlarının
başkaldırılarını paradoksal bir biçimde yine görsel dil ile ifade etmeleri
söz konusudur.
Yukarıda üçüncü hedef olarak
sözü edilen görme becerisi, görüntü üretimine yönelik
olup dil benzetmesiyle kısaca şöyle açıklanabilir.
Herhangi bir dilde şiir yazabilmek için o
dilde kendi ve başkaları tarafından yazılmış şiirleri okuyabilme
çözümleyebilme becerisine sahip olmak gerekir.
Şubat 23'de New York şehrinde
yapılan bir FATE yuvarlak masa toplantısı görme bilimi,
görsel algılamanın fizyolojisi, nörobilim ve yapay
zeka çalışmalarında yeni gelişmeler ve yeni bulgular
konusuna ayrılmıştı.
Bu konuların bir sanat eğitimcileri
toplantısında ele alınmasının gerekçesi doğal
olarak bu yeni bulgu ve gelişmelerin temel sanat
derslerinde olası kullanımını tartışmayı amaçlıyordu.
Yukarıdaki listede dördüncü madde
olan yaratıcılık teknikleri ve stratejileri sanatçının
donanımıyla yakından ilişkili olduğundan üçüncü maddedeki görme
becerilerine ve beşinci maddede sözü edilen sanat tarihi bilgisine
doğrudan bağımlıdır.
Her tür yaratıcılık eylemi için
çok çeşitli bilgileri içeren
zengin donanım bir önkoşuldur.
Yaratıcı düşünme biçimleri, yaratıcı
sıçramalar yapma, yaratıcı problem çözme becerileri
sanat alanında olduğu kadar sanat dışı alanlarda da uzun
süredir öğretilen tekniklerdir.
Kuşkusuz nitelikli bir temel
sanat eğitimi dersinin müfredatı içinde önemli yeri
olmalıdır.
Altı ve yedinci maddelerde yer alan özgün
sanat yapıtı üretimi ve bu üretimin sunumu hedeflerini
ldukça açıklayıcı ve bu yazıda daha derinlemesine açmak
çok anlamlı olmayabilir.
Yukarıda sözü edilen hedefler ve
beklentiler doğrultusunda bir temel
sanat eğitimini verebilecek
"super-hocaların" nereden bulunacağı sorusu belki de
daha anlamlı bir soru.
Ayrıca bu super-hocaların Kripton
gezegeninde bulunup çağrıldığı
varsayıldığında bu olası "super-eğitimin" verili dört
yıllık süreye sığdırılması temel bir sorun olarak gündeme
gelebilir.
Bu
metnin gidişatından da anlaşılabileceği üzere, içinde
"temel sanat eğitimi şöyle olmalıdır ve
sanat eğitimi böyle olmalıdır"ı barındıran didaktik
ve pratik bir öneri ile sonuçlanması pek söz
konusu değildir.
Temel
sanat eğitimi sorunsalı, sanat eğitimi
sorunsalından izole edilemediği gibi,
"sanat" adı verilen çok yüklü ve içinde çok fazla
anlam barındıran kaygan kavramdan da yalıtılamıyor.
Üniversiteler sanatın nasıl
yapılacağının, yani sanat dünyasında neler olacağının, ne
tür yeniliklerin ortaya çıkacağının pek
belirleyicisi olamıyorlar.
Ancak son
elli yıldır sanat dünyasında ortaya çıkan yeni eğilimlerin üniversiteler
ve hatta sanat akademileri tarafından hızla müfredata dahil edilmesi
oldukça evrensel ve sıradartlaşmış bir uygulama.
Bu uygulamalar sonucunda New York'da ve
Kassel'de video-sanat popüler olduğu zaman üniversitelerin sanat
bölümlerinde hızla video-sanat yapıtları üretilmeye başlanıyor.
Tabii okullarda yapılan bu sanatsal üretimin
ne denli öğretilebildiği, ya da okullarda öğretilmesinin ne
denli mümkün olduğu ayrı bir soru.
Sanat dünyasındaki en son
yeniliklerin eğitim kurumları
tarafından derhal öğretilmesi çabası
kuşkusuz yukarıda sözü edilen hedefler ve talepler listesinin yedinci
maddesinde yer alan, "üretilen
sanat yapıtlarının sanat dünyasında sergilenmesi ve kabul
görmesine" yöneliktir.
Calvin Tomkins'in söylediği gibi
her şey ve herhangi bir şeyin sanat olabildiği günümüze gelindiğinde sanat okullarının hangi şeyi
öğretecekleri önemli belki de yanıtlaması imkansız bir
soruya dönüşebiliyor.
Doğaları gereği 'ortalama'ya yönelik
olarak tasarlanmış eğitim kurumları son kertede
dört yıl gibi tesadüfi bir süre ile sınırlıdır.
"Öğretilmesi gerekli"
diye düşünülen her şeyi öğretecek zaman olmadığı gibi,
kurumlar aynı zamanda doğal olarak belirli
alanlarda uzmanlaşmış, belirli ve sınırlı bilgi ve becerilere
sahip öğretim üyeleri ile sınırlıdır.
Hem
görsel algılamada gestalt kuramının rolünü anlatabilen, hem
flash kodu yazabilen, sayısal ortamda video
kurgulayabilirken aynı zamanda yaratıcılığa yönelik
beyin fırtınası tekniklerini öğretebilen, metal strüktür
ve ahşap yontma teknikleri gösterirken, photoshop uzmanı ve
desen hocası olabilen temel sanat eğitimi
hocalarını dünyadaki tüm sanat eğitimi kurumları arıyor olmalılar.
Eğitim kurumlarının sanat dünyasının hızlı
değişimlerine ve sanat piyasasının kıvrak dönüşümlerine ayak
uydurma çabaları öğrenciler ve sanat dünyasından gelen
taleplerle uyumlu olabilir.
Ancak bunun mümkün
olup olamayacağı günümüzde sanat eğitimi kurumlarının
karşılarındaki en önemli sorun.
Dönemin ve
sanat kavramının günümüzdeki kayganlığı ile halleşmenin bir
yolu, belki de 'sanat' kavramını bir süre için dondurmak ve
kullanmamak.
Bu pratik yaklaşım
bazı kurumlar tarafından şu anda
hayata geçirilmiş durumda.
Harvard Üniversitesi'nde bir zamanlar Walter
Gropius'un da içinde ders verdiği heykel, resim
ve mimarlıkla ilgili
bölümün adı bugün artık "Görsel ve çevresel Etüdler
Bölümü".
Kuzey Amerika'da sanat eğitiminin nasıl yapılması
gerektiği tartışmalarının on dokuzuncu yüzyıldan bu
yana sürdüğü bu kurumun böyle
bir adlandırmaya gitmesi kuşkusuz
rastlantı sonucu değil.
Bugün
sanat eğitimcileri dört yıl içinde ne yapacakları konusunda
net seçimler yapmak, karar vermek durumundalar.
"Yapmak, görmek, bilmek ve göstermek."
Her şeyin öğretilmesinin mümkün olmadığı
koşullarda ve dönemde eğitim kurumları bunlardan hangisinin
kendi kurumları için önemli olduğu kararını vermek
durumundalar.
Richard Serra, Jonathan Borovsky, Eva Hesse ve Chuck
Close gibi New York sanat dünyası
yıldızlarının mezun olduğu ünlü Yale Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi'nin şu anda dekanı olan Richard Benson kendi
kurumunun sanat eğitiminde "yapmak"
eylemine odaklanıyor.
Harvard gibi başka bir çok kurumun
sanat eğitiminde "görmek" eylemine ağırlık
verdiği gözlemlenmektedir.
Bir kurumda temel
sanat eğitimi dersinin sağlıklı bir biçimde nasıl
yapılacağı, o kurumda yapılacak sanat eğitiminde ne
tür bir yaklaşım ve, odaklaşma benimseneceği kararı ile belirlenir.
Farklı sanat eğitimi
kurumlarının birbirlerinden farklı odaklar ve farklı
yaklaşımlar seçmesi doğaldır.
Günün çoğulcu
ortamındaki bu farklılıklar kuşkusuz sanat ve sanat eğitimi
alanına zenginleştirici etki yapacaktır.