24 Aralık 2022 Cumartesi

 MÜZİKTE FRİG EZGİLERİ

 

Frigya, Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar’ı içine alıp Denizli’ye kadar uzanan toprakların antik çağlardaki ismidir.

Bölge, eski çağlarda Sakarya Irmağı’ndan Büyük Menderes Irmağı’nın yukarı çığırları arasında kalan topraklar olarak tanımlanmıştır.

Bu bölgeye Frigya adının verilmesi ise MÖ 1200’lerde Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu’ya giren Frigler nedeniyledir.

Önce Bursa – Zonguldak arasındaki antik Bitinya bölgesine yerleşen Frigler, MÖ 750 yılları dolayında Frigya’ya doğru hareket etmişler ve MÖ 300’e kadar bu bölgede yerleşik kalmışlardır.

Eskişehir – Kütahya – Afyonkarahisar illerinin çevrelediği Türkmen Dağı eteklerinde Friglerden kalma çok sayıda anıta ve kaya mezarına rastlamak mümkündür.

Özellikle son yıllarda turizmdeki gelişmeye bağlı olarak Frig kültürünün tanınmasında bir merak ve ilgi oluşmaya başladı.

Başta Yazılıkaya olmak üzere anıt ve mezarların yer aldığı Frig vadilerine geziler düzenleniyor.

Her ne kadar bilgilenme yönü eksik kalsa da; bu toprakların geçmişinin bilinmesi yönünde bir eğilim yaygınlaşmaya başladı.

Ama ne yazık ki; antik kültürün oyulmuş taşlardan ve kaya mezarlarından oluştuğu gibi yanlış bir izlenim de kendiliğinden gelişiyor.

Dağlık arazide gördüklerimizi geçmiş kültürün tamamı sanıyoruz.

Bir dönemin ve halkın kültürünü kaya anıtlarına ve mezarlara kolayca indirgiyoruz.

Frigler tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir halktı.

Büyük sürüler besleyip at yetiştiriciliği ile uğraşırlardı.

Yazılı antik eserlerde bağ ve bahçelerinin zenginliği ile verimliliğinden söz edilmektedir.

Anadolu’da bir karayolu ağı kurup Asur ve Luvi devletleri yanında Ege kıyılarında yer alan antik çağ toplumları ile ticaret yapmışlardı.

Frig sanatı, kendilerinden önce yaşamış veya çağdaşları olan Hititler, Urartular, Asurlular veya antik Egeliler gibi uygarlıkların sanatsal izlerini taşır.

 Etkilenmenin karşılıklı ve çift yönlü olduğunu söylemek daha doğrudur.

Geliştirdikleri mimari ve mühendislik yaklaşımları (hem yapı hem de süsleme olarak) önemli Frig yerleşimlerinde (kalıntı halinde bile olsa) izlenebilir.

Frig yapılarında çakıl taşı mozaik döşemeciliği dikkati çeker.

Bezemeci döşeme yetkinliklerinin yanında maden ve ağaç işlemeciliğinde hayli ileri idiler.

Kazılarda bulunan tabaklar ve kazanlar bunu doğrulamaktadır.

Diğer yandan değerli madenlerden yapılmış çengelli iğneler, kemer tokaları ve heykelcikler uygarlığın vardığı düzeyi belirtmesi açısından önemlidir.

Frig dokumacılığının izleri bugünün Anadolu kilim motiflerine kadar uzanmıştır.

Friglerin önemli sanat alanlarından bir diğeri müzikti.

Bu konuda yetkinlikleri ile eski Yunan müziğini ciddi biçimde etkilediler.

Bugün başta caz olmak üzere müziğin önemli unsurlarından birisi olarak dikkati çeken “Frig makamı (Phrygian mode)” veya “Frig gamı (Phrygian scale)” antik çağlardan günümüze uzanan tarihsel ve kültürel mirasın çok değerli bir parçasıdır.

Bu izler, caz bir yana kendilerine “Heavy Metal” müzik türünde bile yer bulmaktadır. Örneğin Metallica isimli grubun “Whenever I May Roam”, Megadeth’in “Symphony of Destruction” ve Iron Maiden’ın “Remember Tomorrow” isimli şarkıları Frig makamı (Frig tarzı) ile yazılmış “Heavy Metal” türünde şarkılardır.

Keza geçmişin iyi tanınan gruplarından Jefferson Airplane isimli grubun “White Rabbit” isimli parçasını da çağdaş müzikte Frig gamı örneklerinden birisi olarak sayabiliriz.

Bu arada ünlü “Baba” filminin bazı şarkılarının yazımında Frig gamından yararlanıldığını da eklemeliyim.

 Bu saydıklarıma (klasik müzikten Çigan müziğine kadar) değişik müzik türleri arasından çok sayıda örnek ilave edilebilir.

Frig gamı müzikte farklı tarihsel dönemlerde ve değişen kategorilerde çalışılmıştır.

Bunlar arasında Frig ve antik Yunan, Ortaçağ ve Rönesans, caz ve pop ile çağdaş müzik yaklaşımlarını sayabiliriz.

Çağdaş Frig temel gamı do sesinden başlatıldığında do, re bemol, mi bemol, fa, sol, la bemol, si bemol ve do sesleri şeklinde oluşur.

Frig müziğinin bilim ve sanat derinliklerini uzmanlara bırakarak burada noktayı koyalım.

Ortadoğu müzik kültürünü de ciddi biçimde etkilemiş olan Frig müziği, bize kültürün ve sanatın köklerinin nice derinliklere uzanabildiği konusunda değerli ipuçları veriyor.

 

 

3 Aralık 2022 Cumartesi

 TEMEL SANAT KARARLARI - 2

 

Bauhaus Amerika'da!

 Bauhaus kökenli sanatçı ve tasarımcılar II. Dünya savaşı öncesi geldikleri Amerika Birleşik Devletleri'nde mimari açıdan popülerliklerinin yanı sıra sanat ve tasarım eğitiminin değişimi yönünde de çok etkili ve belirleyici oldular.

 Walter Gropius, Harvard Mimarlık Fakültesi dekanı oldu.

 Hemen ardından Mareel Breuer de o fakülteye katıldı.

 Moholy Nagy daha sonra Chicago Art Institute'e dönüşecek olan Yeni Bauhaus'u kurdu.

  ]oseph Albers önce Kuzey Carolina yaylalarındaki Black Mountain College'de kırsal bir Bauhaus kurdu, daha sonra da 1950 de Yale Üniversitesi'ne geçti.

 Mies van der Rohe daha sonra ünlü İlinois Teknoloji Enstitüsü'ne dönüşecek olan Armour Enstitüsüne dekan ve baş mimar olarak atandı.

 Amerikan sanat ve tasarım eğitim sistemine yönelik bu Bauhaus çıkartmasının gerek sanat ve tasarım alanında gerekse bu alanların eğitimi alanında yarattığı büyük etki Almanya'daki orjinal Bauhaus'un etkisinden çok daha büyük ve çok daha yaygın olmuştur.

 Dünya sanat merkezinin 1950'lerden itibaren Paris'ten New York'a kaymasıyla zaman zaman Amerikan Rönesansı adıyla da anılan dönemde Rauscherıberg'den Rothko'ya öne çıkan görsel sanatçıların çok büyük bir kısmının eğitimlerini yukarıda sözü geçen eğitim kurumlarında aldıkları düşünüldüğünde bu etkinin boyutları daha anlaşılır olmaktadır.

 Bu dönemde Bauhaus'un ünlü Vorkurs'u önce ingilizce "Basic Design" adını almış, Il.Dünya Savaşı sonrasında pıtrak gibi çoğalan Amerikan sanat eğitim fakülte ve kurumlarına yayılmış standart bir ders olmuştur.

 Daha da ötesi sanat dünyasındaki Amerikan etki ve hegemonyasının bir sonucu olarak bu dersin Avrupaya tekrar ihraç edilmesi, diğer bir deyişle  Amerikan eğitim  kurumlarını izleme kararı veren eski kıta eğitim kurumlarının bazıları tarafından benimsenmesi söz konusudur.

 Ancak bu dersin bir re-export mamulüne dönüşme nedeni, A.B.D.'nin son yarım yüzyıldır sanat ve tasarım dünyasında çok etkili olmasının yanı sıra sanat eğitimi konusunda da çok etkili olmasındadır.

 Dünya tarihinde hiç bir uygarlık, hiç bir zaman ve hiç bir coğrafyada son elli yılda A.B.D. de açılan sanat okulu sayısına yakın bir eğitim kurumu sayısına yaklaşamamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 2000 yılında lise sonrası sanat eğitimi veren 1236 tanesi üniversite fakültesi, ya da bölümü olmak üzere 1865 adet sanat okulu mevcut.

 Bu kurumlardaki öğrenci sayısı ise yaklaşık 74.000. İngiltere'de eğitim benzer kurum sayısının 90 sanat okulu olduğu düşünüldüğünde eski kıta ile aradaki farkın dramatik olduğu görülüyor.

 Bauhaus göçmenlerinin etkili bir biçimde başlattıkları temel sanat eğitimi, AB.D. sanat okullarında yaygınlaştı, yıllar içinde tartışıldı, değiştirildi, dönüştürüldü.

 Dolayısıyla işin başı bir şekilde Bauhaus'a dayansa bile bugün artık  çok çeşitli şekillerde verilen çok sayıda ve çok farklı temel sanat eğitimi dersleri söz konusu.

 Bunlardan bazıları tamamen Bauhaus yöntemlerini red etme üzerine kurulmuş sanat eğitimi dersleri.

Bu ders dolayısıyla sanat eğitiminin ön hazırlığının nasıl olması meselesinin kuramsallaştığı ortamlarda ise artık sözü edilen ve tartışılan bir temel sanat/tasarım dersi ve bu dersin içeriği değil.

 Artık sözü edilen kavram ingilizce kısaca "Foundations" yani Temeller adıyla anılıyor ve üniversite düzeyinde sanat eğitiminin birinci yılındaki tüm dersleri kapsıyor.

 Bu konu AB.D.'nde her yıl yaklaşık üç bin kişin katılımı ile yapılan CAA(College Art Association) Sanat Yüksek Öğrenim Kurumları Derneği kongrelerinde en az

bir ya da iki panelde tartışıldığı gibi bu sanat eğitimi temelleri yani "foundations" konusunda AB.D.'de oluşturulmuş kısaca FATE (Foundations in Art Theory and Education) diye anılan ve 26 yıldır etkinlik gösteren ayrı bir mesleki kuruluş da sözkonusu.

 İki yılda bir kongresi olan, araştırmalar, anketler yapan ve bir dergi de yayınlayan FATE toplantıları AB.D ve dünyada temel sanat eğitiminin ne denli çeşitlendiğini görmek ve izlemek açısından önemli bir platformdur.

 Sanatın herhangi bir şey ve her şey olabildiği bir dönemde, sanat nasıl öğretilir?"

 "Temel sanat eğitimi nasıl yapılmalı?" büyük olasılıkla akademik yanıtı hiçbir zaman verilmeyecek bir soru.

 Çeşitli sanat, tasarım ve mimarlık okullarında bu ad altında verilen bu ders Bauhaus'dan kaynaklanmasına karşın zaman içinde büyük dönüşümlere uğramıştır.

 Dolayısıyla bugün bütün dünyada aynı Temel Sanat Eğitimi ve benzer adlar altında birbirinden çok farklı sanata giriş dersleri verilmektedir.

 Ayrıca bu tür bir genel sanata giriş dersinin gerekli olmadığını düşünen sanat eğitimcileri de söz konusudur.

 

Kuşkusuz temel sanat eğitimini konuşmak, bir birinci sınıf atölye dersinden söz etmekten çok öte bir mesele.

 Acaba çeşitli plastik sanatlar, farklı tasarım alanları ve mimarlık eğitimlerinin ortak bir temel başlangıç dersi olabilir mi?

 Bu kocaman soruyu biraz daha küçülterek başka bir şekilde bir kez daha sorabiliriz:

 Sanat eğitiminin temel bir giriş dersi olabilir mi?

 Üstelik günümüzde "sanat" adı altında yapılanların çeşitliliğini düşünülürse bu ders neleri kapsamalı?

Hem sonra temel eğitimini yapmak istediğimiz, eğitimine giriş yapmak istediğimiz alanı önce bir tanımlamak gerekmez mi?

 Soruları buralara değin taşıyıp, meseleyi sanat nedir gibi yanıtı olmayan ya da çok zorlaştırılmış bir hale taşıdığımızda ise temel sanat dersi nasıl olmalı sorusu anlamını ve önemini biraz yitiriyor.

 Aslında bugün temel ya da ileri, sanat eğitiminin nasıl olması gerektiği sorusunun kendisi yanıtlamak zor ve gerçekten karmaşık.

 Sanat eğitimi, resim, heykel gibi göreli olarak sınırları belli görüntü üretme yöntemlerinin öğretilmesi anlamına geldiğinde işler biraz daha kolaydı.

Ancak modernitenin yüzyıllık geçmişinin sanata yansıması bu sınırları uzun bir zamandır belirsizleştirdi.

Görüntü üretimine yönelik bazı teknolojilerin kolay ulaşılır hale gelmesi de sanatsal görüntü üretme biçimlerini akıl almaz boyutlarda çeşitlendirdi,

İşte bu yeni koşullar altında 'sanat nasıl öğretilecek?' sorusu gerçekten tartışılası bir sorudur.

 Eğer verilebilirse bu soruya verilen yanıt, aslında temel sanat eğitimi nasıl olmalıdır sorusunun yanıtını da belirleyecektir.

Eğitimde Hedefler, Eğitimden Talepler sonuçta, ne öğretilebilir iki yarı yıllık bir derste?

 Belki de bu soruyu biraz daha genişletilerek şu hale dönüşmeli;

 Üniversitede geçirilen dört yıllık bir süreçte sanata dair ne öğretilebilir?

 Sanat okullarının olası hedeflerini ve öğrencilerin olası öğrenme taleplerini sıralayacak olursak aşağıdakine benzer bir hedefler ve talepler listesi çıkabilir.

 Resim heykel gravür gibi bir sanat dalının en önemli malzeme ve tekniklerinin bilgisi.

 2. Bu malzeme ve tekniklerin kullanılmasına yönelik belli düzeyde bir uygulama becerisi için yeterli talimle eğitim.

 3.Görme becerisi.

4. Yaratıcılık teknikleri ve stratejileri.

 5. Asgari "tekerleğin yeniden kat edilmesini engelleyecek" miktarda bu malzeme ve tekniklerle başkalarının yakın zamanda ve daha önceleri ürettikleri sanat yapıtları üzerine donanım.

 6. Bu bilgi ve beceri kullanılarak nitelikli ve özgün sanat yapıtı üretimi.

 7. Üretilen sanat yapıtlarının sunumuna, gösterilmesine, sergilenmesine dair teknikler ve bu etkinliklerinin kotarılmasına yönelik sosyal beceriler.

 Biliyoruz ki öğrenciler genel olarak son iki talebe odaklanırken eğitimciler ise daha çok ilk beş hedef ile boğuşurlar.

 Bu hedefler dört yıla yayılmış olmalarına karşın genelde birinci üçüncü ve dördüncü taleplerin en azından kısmen temel sanat eğitimi tarafından karşılanması beklenir.

 Desen yani "modelden çizim" derslerinin özellikle üç numaralı hedefe yüksek düzeyde katkısı söz konusuyken beş numaralı hedef Sanat Tarihi dersleri tarafından karşılanacaktır.

 Bu talepleri ve hedefleri açmadan önce herhalde verilecek ilk tepki günümüzde bu işin yani bu taleplerin tamamının herhangi bir dört yıllık sanat eğitim kurumu tarafından karşılanmasının imkansızlığı üzerine olacaktır.

 Örneğin resim heykel gibi alanların iç içe geçtiğini bildiğimiz gibi, bugün sanatçılar tarafından her tür malzeme ve tekniğin kullanılıyor olması öğretim elemanlarını "hangi malzeme?" ve "hangi teknik?" gibi önemli ve zor sorularla karşı karşıya getirecektir.

Eğitim sürecinde kullanılmasının gerekliliğine dair tüm sözlere karşın, uygulamada öğretim elemanları doğal olarak kullanmasını bildikleri malzeme ve teknikleri öğretebiliyorlar.

 Videonun da katılımıyla "zamanın da akrilik ya da ahşap kadar önemli bir malzeme olabildiği yeni temel sanat atölyelerinde bu malzeme ve tekniklerin tümünü öğretebilme becerisine sahip öğretim elemanlarından söz etmek ne denli mümkündür.

 Öğrencilerin günlük zamanlarının önemli bir oranını ekran karşısında geçirdikleri bir dönemde yaşanıyor.

 Video kurgulama, yağlıboya ya da gravür tekniklerinde belli bir beceri düzeyine ulaşmak için gerekli sabır ve zaman günümüz koşullarında acaba öğrencilerden talep edilebilir mi?

 İnkilap tarihi ve sanat tarihi sınavları arasına sıkıştırıldığında talep karşılanır mı?

 Görme becerisi, görüntü üretme becerisinden öte, görsel dilde analitik bir okur yazarlığa yöneliktir.

 Burada kullanıldığı biçimde görsellik hala Bauhaus geleneğine bağlanabilir.

 Görsellik ve görsel dil yoluyla iletişimini sanatın yanı sıra hayatın her alanında katlanarak yaygınlaştığını izliyoruz.

 

Aslında geçen yüzyıldan bu yana çağdaş sanat tarihi bir görsellikten ve görüntüden uzaklaşma tarihi (özellikle de sanatçı eliyle üretilmiş görüntülerden uzaklaşma tarihi) şeklinde okunabilir.

Ancak bu tarih okunduğunda en radikal anti-sanat, anti-tasarım, anti-optik, anti-estetik yaklaşımların da son kertede görsel bir biçimde iletildiği de izlenir.

Tasarım eğttimcisi Rob Ray Kelly Savaş Sonrası Amerika'da Grafik Tasarım Eğttimi adlı uzun makalesinde çeşitli sanat okullarında okuduktan sonra yüksek lisans için geldiği Joseph Albers'in Yale Üniversitesi'ndeki Temel Sanat Eğitimi dersine değin 'görsellik'kavramıyla tanışmadığını anlatır.

 Görüntü üretimine farklı nedenlerle karşı çıkan sanat akımlarının başkaldırılarını paradoksal bir biçimde yine görsel dil ile ifade etmeleri söz konusudur.

Yukarıda üçüncü hedef olarak sözü edilen  görme becerisi, görüntü üretimine yönelik olup  dil benzetmesiyle kısaca şöyle açıklanabilir.

Herhangi bir dilde şiir yazabilmek için o dilde kendi ve başkaları tarafından yazılmış şiirleri okuyabilme çözümleyebilme becerisine sahip olmak gerekir.

 Şubat 23'de New York şehrinde yapılan bir FATE yuvarlak masa toplantısı görme bilimi, görsel algılamanın fizyolojisi, nörobilim ve yapay zeka çalışmalarında yeni gelişmeler ve yeni bulgular konusuna ayrılmıştı.

Bu konuların bir sanat eğitimcileri toplantısında  ele alınmasının gerekçesi doğal olarak bu yeni bulgu ve gelişmelerin temel sanat derslerinde olası kullanımını tartışmayı amaçlıyordu.

Yukarıdaki listede dördüncü madde olan yaratıcılık teknikleri ve stratejileri sanatçının donanımıyla yakından ilişkili olduğundan üçüncü maddedeki görme becerilerine ve beşinci maddede sözü edilen sanat tarihi bilgisine

doğrudan bağımlıdır.

Her tür yaratıcılık eylemi için çok çeşitli bilgileri içeren zengin donanım bir önkoşuldur.

Yaratıcı düşünme biçimleri, yaratıcı sıçramalar yapma, yaratıcı problem çözme becerileri sanat alanında olduğu kadar sanat dışı alanlarda da uzun süredir öğretilen tekniklerdir.

Kuşkusuz nitelikli bir temel sanat eğitimi dersinin müfredatı içinde önemli yeri olmalıdır.

Altı ve yedinci maddelerde yer alan özgün sanat yapıtı üretimi  ve bu üretimin sunumu hedeflerini ldukça açıklayıcı ve bu yazıda daha derinlemesine açmak çok anlamlı olmayabilir.

Yukarıda sözü edilen hedefler ve beklentiler doğrultusunda bir temel sanat eğitimini verebilecek "super-hocaların" nereden bulunacağı sorusu belki de daha anlamlı bir soru.

Ayrıca bu super-hocaların Kripton gezegeninde bulunup çağrıldığı varsayıldığında bu olası "super-eğitimin" verili dört yıllık süreye sığdırılması temel bir sorun olarak gündeme gelebilir.

 Bu metnin gidişatından da anlaşılabileceği üzere, içinde "temel sanat eğitimi şöyle olmalıdır ve sanat eğitimi böyle olmalıdır"ı barındıran didaktik ve  pratik bir öneri ile sonuçlanması pek söz konusu değildir.

 Temel sanat eğitimi sorunsalı, sanat eğitimi sorunsalından izole edilemediği gibi, "sanat" adı verilen çok yüklü ve içinde çok fazla anlam barındıran kaygan kavramdan da yalıtılamıyor.

Üniversiteler sanatın nasıl yapılacağının, yani sanat dünyasında neler olacağının, ne tür yeniliklerin ortaya çıkacağının pek belirleyicisi olamıyorlar.

 Ancak son elli yıldır sanat dünyasında ortaya çıkan yeni eğilimlerin üniversiteler ve hatta sanat akademileri tarafından hızla müfredata dahil edilmesi oldukça evrensel ve sıradartlaşmış bir uygulama.

 Bu uygulamalar sonucunda New York'da ve Kassel'de video-sanat popüler olduğu zaman üniversitelerin sanat bölümlerinde hızla video-sanat yapıtları üretilmeye başlanıyor.

Tabii okullarda yapılan bu sanatsal üretimin ne denli öğretilebildiği, ya da okullarda öğretilmesinin ne denli mümkün olduğu ayrı bir soru.

 Sanat dünyasındaki en son yeniliklerin eğitim kurumları

tarafından derhal öğretilmesi çabası kuşkusuz yukarıda sözü edilen hedefler ve talepler listesinin yedinci maddesinde yer alan, "üretilen sanat yapıtlarının sanat dünyasında sergilenmesi ve kabul görmesine" yöneliktir.

 Calvin Tomkins'in söylediği gibi her şey ve herhangi bir şeyin sanat olabildiği günümüze gelindiğinde sanat okullarının hangi şeyi öğretecekleri önemli belki de yanıtlaması imkansız bir soruya dönüşebiliyor.

 Doğaları gereği 'ortalama'ya yönelik olarak tasarlanmış eğitim kurumları son kertede dört yıl gibi tesadüfi bir süre ile sınırlıdır.

"Öğretilmesi gerekli" diye düşünülen her şeyi öğretecek zaman olmadığı gibi, kurumlar aynı zamanda doğal olarak belirli alanlarda uzmanlaşmış, belirli ve sınırlı bilgi ve becerilere sahip öğretim üyeleri ile sınırlıdır.

Hem görsel algılamada gestalt kuramının rolünü anlatabilen, hem flash kodu yazabilen, sayısal ortamda video kurgulayabilirken aynı zamanda yaratıcılığa yönelik beyin fırtınası tekniklerini öğretebilen, metal strüktür ve ahşap yontma teknikleri gösterirken, photoshop uzmanı ve desen hocası olabilen temel sanat eğitimi hocalarını dünyadaki tüm sanat eğitimi kurumları arıyor olmalılar.

Eğitim kurumlarının sanat dünyasının hızlı değişimlerine ve sanat piyasasının kıvrak dönüşümlerine ayak uydurma çabaları öğrenciler ve sanat dünyasından gelen taleplerle uyumlu olabilir.

Ancak bunun mümkün olup olamayacağı günümüzde sanat eğitimi kurumlarının karşılarındaki en önemli sorun.

Dönemin ve sanat kavramının günümüzdeki kayganlığı ile halleşmenin bir yolu, belki de 'sanat' kavramını bir süre için dondurmak ve kullanmamak.

Bu pratik yaklaşım bazı kurumlar tarafından şu anda hayata geçirilmiş durumda.

Harvard Üniversitesi'nde bir zamanlar Walter Gropius'un da içinde ders verdiği heykel, resim ve mimarlıkla ilgili bölümün adı bugün artık "Görsel ve çevresel Etüdler Bölümü".

Kuzey Amerika'da sanat eğitiminin nasıl yapılması gerektiği tartışmalarının on dokuzuncu yüzyıldan bu yana sürdüğü bu kurumun böyle bir adlandırmaya gitmesi kuşkusuz rastlantı sonucu değil.

Bugün sanat eğitimcileri dört yıl içinde  ne yapacakları konusunda net seçimler yapmak, karar vermek durumundalar.

"Yapmak, görmek, bilmek ve göstermek."

 Her şeyin öğretilmesinin mümkün olmadığı koşullarda ve dönemde eğitim kurumları bunlardan hangisinin kendi kurumları için önemli olduğu kararını vermek durumundalar.

Richard Serra, Jonathan Borovsky, Eva Hesse ve Chuck Close gibi New York sanat dünyası yıldızlarının mezun olduğu ünlü Yale Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin şu anda dekanı olan Richard Benson kendi kurumunun sanat eğitiminde "yapmak" eylemine odaklanıyor.

 Harvard gibi başka bir çok kurumun sanat eğitiminde "görmek" eylemine ağırlık verdiği gözlemlenmektedir.

 Bir kurumda temel sanat eğitimi dersinin sağlıklı bir biçimde nasıl yapılacağı, o kurumda yapılacak sanat eğitiminde ne tür bir yaklaşım ve, odaklaşma benimseneceği kararı ile belirlenir.

 Farklı sanat eğitimi kurumlarının birbirlerinden farklı odaklar ve farklı yaklaşımlar seçmesi doğaldır.

Günün çoğulcu ortamındaki bu farklılıklar kuşkusuz sanat ve sanat eğitimi alanına zenginleştirici etki yapacaktır.

 

 TEMEL SANAT KARARLARI - 1

 

Sanat eğitimine nasıl başlamak gerektiği tartışmaları sanat eğitim kurumlarında tutarlı bir biçimde süregelen" sınır tanımayan" tartışmalardır.

Kuşkusuz bu tür kurumlarda resim, grafik, heykel  ya da sinema uzmanlaşma alanlarının eğitiminin nasıl yapılması gerektiği de tartışılır.

 Ancak tartışmalar garip bir şekilde döner dolaşır ve eğitimin temelde yani işin başında nasıl olması gerektiği konusuna gelir.

 Öncelik tasarımda olmak üzere çeşitli sanat ve tasarım dallarının eğitimine  ortak bir başlangıç dersi fikri Bauhaus kaynaklıdır.

 

Bauhaus

Bauhaus'u bugünlerde, büyük kentlerin yeni alışveriş merkezlerinde perde rayı, tutkal ve çivi alınmaya gidilen büyük hırdavatçı marketler ile karıştırmamak için, belki de önce kısaca bu kurumdan söz etmek gerekir.

 Modernitenin deneyselliğe ve soyutlamaya yönelik eğilimlerini içinde barındıran Bauhaus okulu 1919’da Almanya'da Weimar eyaletinde Walter Gropius tarafından kuruldu.

1933 de Naziler tarafından kapatılıncaya değin çok ünlü sanatçı, mimar ve tasarımcıların ders verdiği önemli bir sanat ve tasarım okulu olarak bilinir.

 "Vorkurs ya da Vorlehre" yani sanat eğitiminde bir ön ders fikri Almanya'da Bauhaus öncesi ve dışında başka okullarda da süregelen bir uygulamaydı.

 Ancak o kurumlarda bu derslerin temel amacı sanat ya da zenaat eğitimine başvuran öğrenciler arasında bir ön eleme yapmaktı.

 Bauhaus uygulamada eskiden kalma atölye ve usta çırak ilişkisini sürdürse de en azından çaba düzeyinde yirminci yüzyılın devrimci fikirlerine koşut eğitim sistemleriyle denemelere girişmiştir.

 Literatüre göre Bauhaus'un bu ön "temel sanat eğitimi" dersini farklı kılan ve günümüz temel sanat eğitimi derslerinin kaynağı haline getiren özelliği dersin kuramsal ağırlığıdır.

 O dönemde sanat eğitiminin geleneksel tavırlarına bir başkaldırıyı temsil eden bu yaklaşıma bugünün şartlarında bakıldığında kuramsal açıdan çok sağlam temellendirilemediğini düşünmek mümkün.

 Bauhaus bir yandan radikal bir biçimde sanat ve tasarım eğitiminin başlama dönemi için kuramsal yanı ağır basan, temel ve genel bir ders önerir ve uygularken, dersin iç işleyişi ve eğitimin devamı hala lonca ve akademi kaynaklı geleneksel usta çırak yöntemleriyle sürdürülüyordu.

 Bauhaus'un tarihteki yerinin kalıcılaşmasının temel nedeni büyük olasılıkla okulun sanat eğitimine olan katkısından çok Paul Klee, Vasily Kandinsky, johanrıes Itten, Josef Albers gibi Bauhaus hocalarının ünlü sanatçı kimlikleridir.

 Aradan geçen yetmiş beş yıl, sayısız kuramsal yayın, yaygınlaşan akademik çalışma sonrası bu sanatçıların sanatçı kimlikleri pek erozyona uğramazken, Bauhaus'un temel sanat dersine yönelik kuramsal çalışmaların çok sarih olmadığı ve metafizik alana kaydığına yönelik eleştiriler söz konusu.

Günümüz penceresinden bakıldığında Bauhaus hocalarının atölye içi uygulamalarını olabildiğince sezgisel, zaman zaman naif, biraz da duygusal görünebiliyor.

 Itten'in Vorkurs'un renk dersinde meditatif spor hareketleriyle başlatarak yaptırdığı atölye çalışmaları günümüzde bir üniversite dersi olsa, adı herhalde "zen ve renk" olurdu.

 Joseph Albers de Vorkurs'un ilk dönemlerinde öğrencilerin önüne bir gazete yığını bırakır, bir saat sonra döneceğini, döndüğünde bu gazetelerden üretilmiş sanat yapıtları görmek istediğini söylermiş.

 Bu öyküyü aktaran yazar Tom Wolf, Albers'in atölyeye geri döndüğünde çoğunlukla gazete kağıdından yapılmış katedraller, uçaklar ve gemilerle karşılaştığım ancak bir ya da iki öğrencinin gazete ile tek bir kez katlanmış bir koni ya da çadır benzeri formlar yaptığını, Albers'in de kağıdın ruhuna uygunluk açısından bunları öne çıkardığını anlatıyor.

 Bu tür bir eğitim uygulaması kuşkusuz kağıdın ruhu kadar öğretim üyelerinin siyasi eğilimlerine ve dönemin yenilikçi ruhuna da uygun düşüyordu.

 1. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Bauhaus okulu siyasi eğilimler açısından Alman Sosyal Demokratlara daha yakındı.

 O dönemde Bauhaus tarafından yapılan çeşitli işçi lojmanları projelerinde önerilen mimari tasarımlardaki malzemeler ve işlevsel çizgiler bu siyasi görüşe koşut tasarım endişelerini yansıtıyordu.

 Tom Wolf, Bauhaus hoca/sanatçılarının A.B.D. serüvenlerini anlattığı kitabında işçi konutları inşasına yönelik sosyal demokrat eğilimli bu ekonomik tasarım stilinin Amerika Birleşik Devletleri'ne nasıl adapte edildiğini kendine has mizahi üslubuyla anlatır.

 Nazilerden kaçarak gittikleri Amerika'da birdenbire Almanya'da olduklarından çok daha ünlü olan Bauhaus ustaları aslında eski kıtada yaşarken gerçekleştirmeyi pek de ummadıklan "kibrit kutusu yalınlığındaki" bina tasarımlarının Chicago ve New York'da dev gökdelenler biçiminde hayata geçtiğini biraz da şaşkınlıkla izlerler.

 

Kuşkusuz burada ironik olan, işçi evlerinin gerektirdiği ekonomikliğe koşut düşünülmüş yalın tasarım tarzının sosyalist gorüşlere hiç de sempatiyle yaklaşmayan büyük Amerikan şirketlerinin genel merkez binalarında 'zamanın moda tasarım tarzı' haline gelmesidir.

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...