TEMEL SANAT KARARLARI - 1
Sanat eğitimine nasıl başlamak gerektiği
tartışmaları sanat eğitim kurumlarında tutarlı bir biçimde
süregelen" sınır tanımayan" tartışmalardır.
Kuşkusuz bu tür kurumlarda resim, grafik, heykel
ya da sinema uzmanlaşma alanlarının eğitiminin nasıl yapılması
gerektiği de tartışılır.
Ancak tartışmalar garip
bir şekilde döner dolaşır ve eğitimin temelde
yani işin başında nasıl olması gerektiği konusuna gelir.
Öncelik tasarımda olmak
üzere çeşitli sanat ve tasarım dallarının eğitimine ortak
bir başlangıç dersi fikri Bauhaus kaynaklıdır.
Bauhaus
Bauhaus'u bugünlerde, büyük kentlerin
yeni alışveriş merkezlerinde perde rayı, tutkal ve
çivi alınmaya gidilen büyük hırdavatçı marketler
ile karıştırmamak için, belki de önce kısaca bu kurumdan söz etmek
gerekir.
Modernitenin deneyselliğe ve
soyutlamaya yönelik eğilimlerini içinde barındıran Bauhaus
okulu 1919’da Almanya'da Weimar eyaletinde Walter
Gropius tarafından kuruldu.
1933 de Naziler tarafından kapatılıncaya
değin çok ünlü sanatçı, mimar ve tasarımcıların ders verdiği önemli
bir sanat ve tasarım okulu olarak bilinir.
"Vorkurs ya da Vorlehre" yani
sanat eğitiminde bir ön ders fikri Almanya'da Bauhaus öncesi
ve dışında başka okullarda da süregelen bir uygulamaydı.
Ancak o kurumlarda bu derslerin
temel amacı sanat ya da zenaat eğitimine başvuran öğrenciler
arasında bir ön eleme yapmaktı.
Bauhaus uygulamada eskiden kalma atölye ve
usta çırak ilişkisini sürdürse de en azından çaba düzeyinde
yirminci yüzyılın devrimci fikirlerine koşut
eğitim sistemleriyle denemelere girişmiştir.
Literatüre göre Bauhaus'un bu ön "temel
sanat eğitimi" dersini farklı kılan ve günümüz temel
sanat eğitimi derslerinin kaynağı haline
getiren özelliği dersin kuramsal ağırlığıdır.
O dönemde
sanat eğitiminin geleneksel tavırlarına bir başkaldırıyı temsil
eden bu yaklaşıma bugünün şartlarında
bakıldığında kuramsal açıdan çok sağlam temellendirilemediğini
düşünmek mümkün.
Bauhaus bir yandan radikal bir biçimde sanat
ve tasarım eğitiminin başlama dönemi için kuramsal yanı
ağır basan, temel ve genel bir ders önerir ve uygularken, dersin
iç işleyişi ve eğitimin devamı hala lonca ve
akademi kaynaklı geleneksel usta çırak yöntemleriyle
sürdürülüyordu.
Bauhaus'un tarihteki yerinin kalıcılaşmasının temel
nedeni büyük olasılıkla okulun sanat eğitimine olan
katkısından çok Paul Klee, Vasily Kandinsky, johanrıes Itten,
Josef Albers gibi
Bauhaus hocalarının ünlü sanatçı kimlikleridir.
Aradan geçen yetmiş beş yıl,
sayısız kuramsal yayın, yaygınlaşan akademik çalışma
sonrası bu sanatçıların sanatçı kimlikleri pek
erozyona uğramazken, Bauhaus'un temel sanat dersine yönelik
kuramsal çalışmaların çok sarih olmadığı ve metafizik
alana kaydığına yönelik eleştiriler söz konusu.
Günümüz penceresinden bakıldığında Bauhaus hocalarının atölye
içi uygulamalarını olabildiğince sezgisel, zaman zaman naif, biraz da
duygusal görünebiliyor.
Itten'in Vorkurs'un renk dersinde
meditatif spor hareketleriyle başlatarak
yaptırdığı atölye çalışmaları günümüzde bir üniversite dersi
olsa, adı herhalde "zen ve renk" olurdu.
Joseph Albers de Vorkurs'un ilk dönemlerinde
öğrencilerin önüne bir gazete yığını bırakır, bir saat
sonra döneceğini, döndüğünde bu
gazetelerden üretilmiş sanat yapıtları görmek istediğini söylermiş.
Bu öyküyü aktaran yazar Tom Wolf, Albers'in
atölyeye geri döndüğünde çoğunlukla gazete kağıdından
yapılmış katedraller, uçaklar ve gemilerle karşılaştığım ancak
bir ya da iki öğrencinin gazete ile tek bir kez katlanmış bir
koni ya da çadır benzeri formlar yaptığını, Albers'in
de kağıdın ruhuna uygunluk açısından
bunları öne çıkardığını anlatıyor.
Bu tür bir eğitim uygulaması kuşkusuz
kağıdın ruhu kadar öğretim üyelerinin siyasi eğilimlerine
ve dönemin yenilikçi ruhuna da uygun düşüyordu.
1. Dünya Savaşı sonrası dönemde,
Bauhaus okulu siyasi eğilimler açısından Alman
Sosyal Demokratlara daha yakındı.
O dönemde Bauhaus tarafından yapılan
çeşitli işçi lojmanları projelerinde önerilen
mimari tasarımlardaki malzemeler ve işlevsel çizgiler bu
siyasi görüşe koşut tasarım endişelerini yansıtıyordu.
Tom Wolf,
Bauhaus hoca/sanatçılarının A.B.D. serüvenlerini anlattığı
kitabında işçi konutları inşasına yönelik sosyal
demokrat eğilimli bu ekonomik tasarım stilinin
Amerika Birleşik Devletleri'ne nasıl adapte edildiğini kendine
has mizahi üslubuyla anlatır.
Nazilerden kaçarak gittikleri Amerika'da
birdenbire Almanya'da olduklarından çok daha ünlü olan Bauhaus
ustaları aslında eski kıtada yaşarken gerçekleştirmeyi pek
de ummadıklan "kibrit kutusu yalınlığındaki" bina tasarımlarının Chicago
ve New York'da dev gökdelenler biçiminde hayata geçtiğini biraz
da şaşkınlıkla izlerler.
Kuşkusuz burada ironik
olan, işçi evlerinin gerektirdiği ekonomikliğe koşut
düşünülmüş yalın tasarım tarzının sosyalist gorüşlere hiç de
sempatiyle yaklaşmayan büyük Amerikan şirketlerinin genel
merkez binalarında 'zamanın moda tasarım tarzı' haline
gelmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder