2 Aralık 2022 Cuma

 RADYO ALİCE - 4

 

Bir ayna.

Bu bakımdan, taklit girişimleri acınası şekilde gülünç kaçar: burada, lehçelere ve şivelere müsamaha gösterilmez.

 İkinci durumda ise hâlâ dile gelmeyen, ondan kaçan bir şeyler vardır.

Bu, kendini, gülme krizlerinde, dilin ucunda takılıp kalan, bir türlü akla gelmeyen, yine de başka bir sözle ifade edilmeye direnen kelimelerde, kekelemelerde ve sessizlikte açık eder.

Peki, “tekinsiz olan hakkında konuşalım.”

İnsan bir söylemden ötekine (İtalyan Radyosu’ndan İtalyan Radyosu’nun sınırlarının dışına) öylece geçemez.

Özne değişiyor mu?

Yeni özne kolektif bir özne ve konuşmuyor.

Ya da canı çekti mi konuşuyor.

Sessizlik: bir delik.

Bırakalım delikler büyüsün; korkumuz olmasın onlardan; deliklere düşüp başka diyarlara geçelim.

Harikalar Diyarı

Bir telefon konuşması daha:

“Bizler grevdeki işçileriz.

Bizim için müzik çalmanızı istiyoruz ve 35 saatlik çalışma haftası hakkında konuşmak istiyoruz; artık sözleşmelerde bu mevzuya değinseler iyi ederler.”

Bir başka telefon:

“Pis komünistler; bu radyo kanalının cezasını size ağır ödeteceğiz.

Kim olduğunuzu biliyoruz.”

Ve bir tane daha:

“Rizzoli Hastanesi’nin anti-faşist komitesinden arıyoruz; endişelenmeyin ve başınıza bir şey gelirse hemen bizi arayın.

Gece gündüz yardıma hazırız.”

Gösterge-değerinin dolaşım sürecinde sermayenin değer kazanma döngüsünü kırın...

Makinelerin, çalışma etiğinin, verimliliğin dilini kesintiye uğratın.

“Bu sabah kalkmamaya; istediğiniz biriyle yatakta kalmaya, kendinize müzik ve savaş aletleri yapmaya yönelik bir çağrı.”

Gridir yoldaş Bifo’yu tutuklayan polislerin paltoları; gridir ölüm aletleri.

Gridir onu tıktıkları kodes; banliyöler gri; iş merkezinin sokakları gri.

Mankafadır yoldaşımızın kişisel eşyalarını karıştıran meslektaşlarının tasmasını elinde tutan polis memuru.

Üç ay boyunca tüm telefon konuşmalarımızı kaydeden polis mankafa (“akşama ne yiyoruz? Hadi hep beraber halledelim şu işi”) Televizyon mankafa.

Tehlikelidir baskı araçları; son nesil makineli tabancalarıdır onları tehlikeli kılan.

Tehlikelidir önce hapsedip sonra delil arayan hâkimler.

Tehlikelidir her geçen gün iyiden iyiye bir azınlık iktidarına dönüşen bu devletin ölüm meleklerinin dört başını tuttuğu caddeler ve meydanlar.

Tehlikelidir fabrikalar ve tersaneler.

Bir çocuğun gün yüzünü görüp görmemesine karar vermek – tehlikeli bir karar.

Griler, mankafalar, tehlikeliler; kendi düzenlerini dünyaya dayatmak istiyorlar: gri, aptal ve tehlikeli bir düzen.

Totaliter sermaye toplumunu yaşatan, mevcut olanın tekdüze tekrarıdır.

Bu mülk sahiplerinin, polislerin ve hâkimlerin işine gelir.

Ama ne mülk sahipleri, ne polisler, ne de hâkimler hizmet ettikleri yapının nezdinde vazgeçilmezdir.

Boktan bir yaşamı, mümkün olan tek yaşam modeli haline getiriyorlar.

Ama komünizm genç ve güzeldir.

Ayın on beşinde, ellerinde makineli tabancalarla beni yoldaşlarımla beraber uyuduğum evden aldılar.

 Önce beni Kızıl Tugaylar mensubu olmakla suçladılar.

İki gün içinde bu suçlamanın iler tutar bir yanı olmadığı anlaşıldı ve yeni bir suçlama uydurmak zorunda kaldılar.

Şimdi de beni, son birkaç ay içerisinde Bolonya’da işlenen bir dizi akıl almaz suçun ideolojik örgütleyicisi olmakla suçluyorlar.

Sözümona benim aklımın ürünü olan bu bozguncu faaliyetlere dair ellerinde en ufak bir delil yok.

Varoluşun kolektif dönüşümüne imkân tanıyan özgürleştirici alanlar ve anlar kuran ayrılık/Eyleminin ve yadsıma/Eyleminin içinden yol alan (İktidar nezdinde) anlaşılmaz özgürlük pratiğini tanıdık bir kisveye sokmak istiyorlar.

Ama bir de onların ağzından duyalım:

Mutluluk pratiği, kolektif bir kimlik kazandığında, bozguncudur.

Bizim mutluluk ve özgürlük istencimiz onların kâbusudur. Ve onlar da karşılığında, çalışma baskısının, ataerkil ailenin ve cinsiyetçiliğin yetersiz kaldığı yerde bizi hapishaneleriyle terörize ediyorlar.

Bırakalım açık açık söylesinler:

Hep beraber nefes almak komplo kurmaktır.

Ve suçumuz da bu: nefesimizi kesmek istiyorlar çünkü bize reva gördükleri boğucu işyerlerinde, bireyleştirici aile ilişkilerinde, atomlaştırıcı evlerinde yalnız başımıza nefes almayı reddettik.

Suçumu itiraf diyorum;

Yaşamın arzudan ayrılmasına, bireyler arası ilişkilerdeki cinsiyetçiliğe, yaşamın maaşa indirgenmesine dil uzattım.

Ama bir de onların ağzından duyalım:

Gri, aptal ve tehlikeli olanı terörize eden dadadır.

Düzenin ve fakirlik sömürüsünün muhafızları – onlar için, farklı düzlemlerin içinden geçen ve tekil davranışları biraraya getiren yatay-geçişli yazın artık yalnızca müstehcen değil, aynı zamanda suçtur.

Tekinsizlik beni deli ediyor.

 Bifo, Fontana ve Marchi hep hapisteler.

 Bana “peki, şimdi ne yapacağız?”  diye sormayan tek bir yoldaş yok.

 Sessizlik. Sessizliğimizi fırsat biliyorlar.

 Çoktan bir ay geçti.

 Ama düşünmeyen bir insanın zihninde bu bir ay sanki tek bir an gibiydi.

 Bifo’yu tutuklamalarının üzerinden bir ay geçti ve biz onu hâlâ oradan çıkaramadık.

 Ellerinde hiçbir delil yok; bunun tamamıyla bir düzmece olduğunun farkındayız.

 Peki şimdi ne yapacağız?

Bir şeyler yapmalıyız; bir şeyler yapmak istiyorum.

 Bu canavarların, ölüm meleklerinin, grililerin, mankafaların ve tehlikelilerin karşısında tamamıyla aciz olduğumuz doğru değil. Daha fazla sessiz kalamayacağım.

Roma’da Mario Salvi’yi öldürdüler.

 Ya hapishane patlayacak ya da benim beynim çatlayacak.

Radyo Alice sessiz; yoldaşlar sessiz; kelimeler icat ediyorlar ... her zaman arkasına gizlendiğimiz maskeler.

Konuşmuyorlar; hatta düşünmüyorlar bile.

Rehavet.

Çoktan kendi küçük gettomuzu oluşturmaya başladık bile: Ya sokakları arşınlayan vahşi kedilerizdir ya da değilizdir.

Zindancılarımızı başıboş bırakmayalım.

  Elimizdeki tüm imkânlarla her gün bu iblisi can evinden vuralım.

Hüzne ve hapishane hücresinin yalıtılmışlığına karşı her gün 24 saat açık hava.

Bu, konuşmaya ve düşünmeye yönelik bir çağrıdır.

Şehir merkezinde, mahallelerde, okullarda, fabrikalarda ve yollarda meydana gelen durumlarda hazır bulunmaya yönelik bir çağrı.

Düşmanı helak edelim; bedeninin her yanına darbeler indirerek bitap düşürelim canavarı.

Arzular hakkında konuşmayalım artık; onun yerine arzulayalım: biz arzulayan makineleriz; savaş makineleri.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...