RADYO ALİCE - 4
Bir ayna.
Bu bakımdan, taklit girişimleri acınası
şekilde gülünç kaçar: burada, lehçelere ve şivelere müsamaha gösterilmez.
İkinci durumda ise hâlâ dile
gelmeyen, ondan kaçan bir şeyler vardır.
Bu, kendini, gülme krizlerinde, dilin
ucunda takılıp kalan, bir türlü akla gelmeyen, yine de başka bir sözle ifade
edilmeye direnen kelimelerde, kekelemelerde ve sessizlikte açık eder.
Peki, “tekinsiz olan hakkında konuşalım.”
İnsan bir söylemden ötekine (İtalyan
Radyosu’ndan İtalyan Radyosu’nun sınırlarının dışına) öylece geçemez.
Özne değişiyor mu?
Yeni özne kolektif bir özne ve konuşmuyor.
Ya da canı çekti mi konuşuyor.
Sessizlik: bir delik.
Bırakalım delikler büyüsün; korkumuz
olmasın onlardan; deliklere düşüp başka diyarlara geçelim.
Harikalar Diyarı
Bir telefon konuşması daha:
“Bizler grevdeki işçileriz.
Bizim için müzik çalmanızı istiyoruz ve 35
saatlik çalışma haftası hakkında konuşmak istiyoruz; artık sözleşmelerde bu
mevzuya değinseler iyi ederler.”
Bir başka telefon:
“Pis komünistler; bu radyo kanalının
cezasını size ağır ödeteceğiz.
Kim olduğunuzu biliyoruz.”
Ve bir tane daha:
“Rizzoli Hastanesi’nin anti-faşist
komitesinden arıyoruz; endişelenmeyin ve başınıza bir şey gelirse hemen bizi
arayın.
Gece gündüz yardıma hazırız.”
Gösterge-değerinin dolaşım sürecinde
sermayenin değer kazanma döngüsünü kırın...
Makinelerin, çalışma etiğinin,
verimliliğin dilini kesintiye uğratın.
“Bu sabah kalkmamaya; istediğiniz biriyle
yatakta kalmaya, kendinize müzik ve savaş aletleri yapmaya yönelik bir çağrı.”
Gridir yoldaş Bifo’yu tutuklayan
polislerin paltoları; gridir ölüm aletleri.
Gridir onu tıktıkları kodes; banliyöler
gri; iş merkezinin sokakları gri.
Mankafadır yoldaşımızın kişisel eşyalarını
karıştıran meslektaşlarının tasmasını elinde tutan polis memuru.
Üç ay boyunca tüm telefon konuşmalarımızı
kaydeden polis mankafa (“akşama ne yiyoruz? Hadi hep beraber halledelim şu
işi”) Televizyon mankafa.
Tehlikelidir baskı araçları; son nesil
makineli tabancalarıdır onları tehlikeli kılan.
Tehlikelidir önce hapsedip sonra delil
arayan hâkimler.
Tehlikelidir her geçen gün iyiden iyiye
bir azınlık iktidarına dönüşen bu devletin ölüm meleklerinin dört başını
tuttuğu caddeler ve meydanlar.
Tehlikelidir fabrikalar ve tersaneler.
Bir çocuğun gün yüzünü görüp görmemesine
karar vermek – tehlikeli bir karar.
Griler, mankafalar, tehlikeliler; kendi
düzenlerini dünyaya dayatmak istiyorlar: gri, aptal ve tehlikeli bir düzen.
Totaliter sermaye toplumunu yaşatan,
mevcut olanın tekdüze tekrarıdır.
Bu mülk sahiplerinin, polislerin ve
hâkimlerin işine gelir.
Ama ne mülk sahipleri, ne polisler, ne de
hâkimler hizmet ettikleri yapının nezdinde vazgeçilmezdir.
Boktan bir yaşamı, mümkün olan tek yaşam
modeli haline getiriyorlar.
Ama komünizm genç ve güzeldir.
Ayın on beşinde, ellerinde makineli
tabancalarla beni yoldaşlarımla beraber uyuduğum evden aldılar.
Önce beni Kızıl Tugaylar mensubu
olmakla suçladılar.
İki gün içinde bu suçlamanın iler tutar
bir yanı olmadığı anlaşıldı ve yeni bir suçlama uydurmak zorunda kaldılar.
Şimdi de beni, son birkaç ay içerisinde
Bolonya’da işlenen bir dizi akıl almaz suçun ideolojik örgütleyicisi olmakla
suçluyorlar.
Sözümona benim aklımın ürünü olan bu
bozguncu faaliyetlere dair ellerinde en ufak bir delil yok.
Varoluşun kolektif dönüşümüne imkân
tanıyan özgürleştirici alanlar ve anlar kuran ayrılık/Eyleminin ve
yadsıma/Eyleminin içinden yol alan (İktidar nezdinde) anlaşılmaz özgürlük
pratiğini tanıdık bir kisveye sokmak istiyorlar.
Ama bir de onların ağzından duyalım:
Mutluluk pratiği, kolektif bir kimlik
kazandığında, bozguncudur.
Bizim mutluluk ve özgürlük istencimiz
onların kâbusudur. Ve onlar da karşılığında, çalışma baskısının, ataerkil
ailenin ve cinsiyetçiliğin yetersiz kaldığı yerde bizi hapishaneleriyle
terörize ediyorlar.
Bırakalım açık açık söylesinler:
Hep beraber nefes almak komplo kurmaktır.
Ve suçumuz da bu: nefesimizi kesmek
istiyorlar çünkü bize reva gördükleri boğucu işyerlerinde, bireyleştirici aile
ilişkilerinde, atomlaştırıcı evlerinde yalnız başımıza nefes almayı reddettik.
Suçumu itiraf diyorum;
Yaşamın arzudan ayrılmasına, bireyler
arası ilişkilerdeki cinsiyetçiliğe, yaşamın maaşa indirgenmesine dil uzattım.
Ama bir de onların ağzından duyalım:
Gri, aptal ve tehlikeli olanı terörize
eden dadadır.
Düzenin ve fakirlik sömürüsünün
muhafızları – onlar için, farklı düzlemlerin içinden geçen ve tekil
davranışları biraraya getiren yatay-geçişli yazın artık yalnızca müstehcen
değil, aynı zamanda suçtur.
Tekinsizlik beni deli ediyor.
Bifo, Fontana ve Marchi hep hapisteler.
Bana “peki, şimdi ne yapacağız?” diye
sormayan tek bir yoldaş yok.
Sessizlik. Sessizliğimizi fırsat
biliyorlar.
Çoktan bir ay geçti.
Ama düşünmeyen bir insanın zihninde
bu bir ay sanki tek bir an gibiydi.
Bifo’yu tutuklamalarının üzerinden
bir ay geçti ve biz onu hâlâ oradan çıkaramadık.
Ellerinde hiçbir delil yok; bunun
tamamıyla bir düzmece olduğunun farkındayız.
Peki şimdi ne yapacağız?
Bir şeyler yapmalıyız; bir şeyler yapmak
istiyorum.
Bu canavarların, ölüm meleklerinin,
grililerin, mankafaların ve tehlikelilerin karşısında tamamıyla aciz olduğumuz
doğru değil. Daha fazla sessiz kalamayacağım.
Roma’da Mario Salvi’yi öldürdüler.
Ya hapishane patlayacak ya da benim
beynim çatlayacak.
Radyo Alice sessiz; yoldaşlar sessiz;
kelimeler icat ediyorlar ... her zaman arkasına gizlendiğimiz maskeler.
Konuşmuyorlar; hatta düşünmüyorlar bile.
Rehavet.
Çoktan kendi küçük gettomuzu oluşturmaya
başladık bile: Ya sokakları arşınlayan vahşi kedilerizdir ya da değilizdir.
Zindancılarımızı başıboş bırakmayalım.
Elimizdeki tüm imkânlarla her
gün bu iblisi can evinden vuralım.
Hüzne ve hapishane hücresinin yalıtılmışlığına
karşı her gün 24 saat açık hava.
Bu, konuşmaya ve düşünmeye yönelik bir
çağrıdır.
Şehir merkezinde, mahallelerde, okullarda,
fabrikalarda ve yollarda meydana gelen durumlarda hazır bulunmaya yönelik bir
çağrı.
Düşmanı helak edelim; bedeninin her yanına
darbeler indirerek bitap düşürelim canavarı.
Arzular hakkında konuşmayalım artık; onun
yerine arzulayalım: biz arzulayan makineleriz; savaş makineleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder