RADYO ALİCE - 3
Collectivo A/traverso
Müstehcenlikle suçlandığımızda ilkin
biraz şaşırdık.
Aklımızdan pek çok olası suçlama geçmişti
(korsan radyo kurmak, devleti çökertmeye teşebbüs etmek, komünistlik,
bozgunculuk) ama bunu beklemiyorduk.
Ama aslında bu gayet doğal ve yerinde bir
suçlama.
Dil, onu koda indirgeyen yüceltmelerden
kurtulup arzuya ve bedene ses verdiğinde, müstehcendir (kelimenin düz
anlamıyla).
Beden, cinsellik, sabahları uyuma arzusu,
çalışma mecburiyetinden kurtulmak, büyülenme olasılığı, kendini verimsiz kılmak
ve elle dokunulur, kodlanmamış iletişime açık hale gelmek: bunların hepsi
yüzyıllar boyunca saklandı; üzeri örtüldü; inkâr edildi; dilsiz
bırakıldı.
Fakirlik şantajı, çalışma disiplini,
hiyerarşik düzen, fedakârlık, vatan, aile, ortak çıkarlar, sosyalist şantaj,
katılım: hepsi birden bedenin sesini boğdu.
İlelebet tüm vaktimiz
çalışmaya adandı.
Sekiz saat boyunca çalış, iki saat
yollarda sürün, ve ardından ayaklarını uzat, televizyona bak, ailenle yemek ye.
Bu düzenin sınırları içine girmeyen her
şey müstehcendir. Bu sınırların ötesi bok gibi kokar.
“Dillendirilmemiş” olan her şey gün
yüzüne çıkıyor: Maldororun Şarkıları’ndan, işgününü kısaltma
mücadelesine, her yerde onun sesi duyuluyor.
Paris Komünü’nde ve Artaud’nun
şiirinde, sürrealizmde ve 68 Mayıs’ında, “Sıcak Sonbahar”da ve dolaysız
özgürlükte dile geliyor; isyan dilinin farklı düzlemleri içinden konuşuyor.
Arzu bir sese kavuşuyor ve bu onlara
müstehcen geliyor.
Alice etrafına bakıyor; oynuyor;
zıplıyor; güneş ışınlarının aydınlattığı kâğıtlar arasında vakit geçiriyor;
koşuyor; başka bir yeri mesken tutuyor.
Ama yine de söylemin düzeninde her
şeyin bir işlevi, bir vazifesi vardır.
Söylem bağlantılar kurar; açıklar;
hiçbir kesintiye izin vermez; örgütler; iştirak eder; kınar ...
Öğle yemeği bile vermedikleri işin
hakkında seninle konuşmak istemeleri gibi ...
Sessizlik.
Konu değişmiştir.
Haklı olduğunu aklından bile geçirme.
Sessizlik, tekinsizlik,
“dillendirilmeyen”, dile gelmeyi bekleyen korkutur.
Aptal saptal isimli bir sürü radyo
programı, gazetedeki başlıklar kadar aptal ... Sevgili Carlo’cuğunuzla yarım
saat ... Arkadaşlarınızla yanak yanağa ... All that Jazz ...
Saat başı haberleri...
Alice tıslar; bağırır; düşünür; kendi lafını böler;
çekiştirir.
Git o adama baharın geldiğini söyle.
Teknoloji Enstitüsü’nden bir telefon
geldi:
“Başkanın ofisini işgal ettik ve onun
telefonundan arıyoruz; dinleyin bakın nasıl da bağırıyor ...
Bize oy kullandırıp sonra da çıkan kararı
kıçımıza sokmaya niyetlenmişti.”
Böylesi daha iyi.
Düzenin iktidar arzusunun söylemi mi;
yoksa, söylemin düzenine karşı arzunun gücü mü?
Katılımcılar için radyo mu; yoksa,
tekinsizin radyosu mu?
İlk seçenekte belirsizliğe yer yoktur; dil
tek bir anlam kuşanmıştır: şu şu olayın gerçekleştiğini bildiren sunucunun ona
atfettiği anlamı.
Bir şey hakkında konuşurlar ama aslında
başka bir şey demektedirler o yüzden ne demek istedikleri bir türlü anlaşılmaz
çünkü konu çoktan kapanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder