2 Aralık 2022 Cuma

 RADYO ALİCE - 3

 

Collectivo A/traverso

 Müstehcenlikle suçlandığımızda ilkin biraz şaşırdık.

 Aklımızdan pek çok olası suçlama geçmişti (korsan radyo kurmak, devleti çökertmeye teşebbüs etmek, komünistlik, bozgunculuk) ama bunu beklemiyorduk.

Ama aslında bu gayet doğal ve yerinde bir suçlama.

Dil, onu koda indirgeyen yüceltmelerden kurtulup arzuya ve bedene ses verdiğinde, müstehcendir (kelimenin düz anlamıyla).

Beden, cinsellik, sabahları uyuma arzusu, çalışma mecburiyetinden kurtulmak, büyülenme olasılığı, kendini verimsiz kılmak ve elle dokunulur, kodlanmamış iletişime açık hale gelmek: bunların hepsi yüzyıllar boyunca saklandı; üzeri örtüldü; inkâr edildi; dilsiz bırakıldı. 

 Fakirlik şantajı, çalışma disiplini, hiyerarşik düzen, fedakârlık, vatan, aile, ortak çıkarlar, sosyalist şantaj, katılım: hepsi birden bedenin sesini boğdu.

  İlelebet tüm vaktimiz çalışmaya adandı.

 Sekiz saat boyunca çalış, iki saat yollarda sürün, ve ardından ayaklarını uzat, televizyona bak, ailenle yemek ye.

Bu düzenin sınırları içine girmeyen her şey müstehcendir. Bu sınırların ötesi bok gibi kokar.

 “Dillendirilmemiş” olan her şey gün yüzüne çıkıyor: Maldororun Şarkıları’ndan, işgününü kısaltma mücadelesine, her yerde onun sesi duyuluyor.

 Paris Komünü’nde ve Artaud’nun şiirinde, sürrealizmde ve 68 Mayıs’ında, “Sıcak Sonbahar”da ve dolaysız özgürlükte dile geliyor; isyan dilinin farklı düzlemleri içinden konuşuyor.

 Arzu bir sese kavuşuyor ve bu onlara müstehcen geliyor.

 Alice etrafına bakıyor; oynuyor; zıplıyor; güneş ışınlarının aydınlattığı kâğıtlar arasında vakit geçiriyor; koşuyor; başka bir yeri mesken tutuyor.

 Ama yine de söylemin düzeninde her şeyin bir işlevi, bir vazifesi vardır.

 Söylem bağlantılar kurar; açıklar; hiçbir kesintiye izin vermez; örgütler; iştirak eder; kınar ...

 Öğle yemeği bile vermedikleri işin hakkında seninle konuşmak istemeleri gibi ...

Sessizlik.

Konu değişmiştir.

Haklı olduğunu aklından bile geçirme.

Sessizlik, tekinsizlik, “dillendirilmeyen”, dile gelmeyi bekleyen korkutur.

Aptal saptal isimli bir sürü radyo programı, gazetedeki başlıklar kadar aptal ... Sevgili Carlo’cuğunuzla yarım saat ... Arkadaşlarınızla yanak yanağa ... All that Jazz ... Saat başı haberleri...

 Alice tıslar; bağırır; düşünür; kendi lafını böler; çekiştirir.

 Git o adama baharın geldiğini söyle.

 Teknoloji Enstitüsü’nden bir telefon geldi:

“Başkanın ofisini işgal ettik ve onun telefonundan arıyoruz; dinleyin bakın nasıl da bağırıyor ...

Bize oy kullandırıp sonra da çıkan kararı kıçımıza sokmaya niyetlenmişti.”

Böylesi daha iyi.

Düzenin iktidar arzusunun söylemi mi; yoksa, söylemin düzenine karşı arzunun gücü mü?

Katılımcılar için radyo mu; yoksa, tekinsizin radyosu mu?

İlk seçenekte belirsizliğe yer yoktur; dil tek bir anlam kuşanmıştır: şu şu olayın gerçekleştiğini bildiren sunucunun ona atfettiği anlamı.

Bir şey hakkında konuşurlar ama aslında başka bir şey demektedirler o yüzden ne demek istedikleri bir türlü anlaşılmaz çünkü konu çoktan kapanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...