3 Kasım 2022 Perşembe

 KARA ÖLÜM VE AVRUPA SANATI - 1

 

İnsanlık başından beri feci salgınlarla perişan olmuş.

 Bunlar arasında en eskisi, en yaygın ve etkili olanı sıtma.

 Tarih öncesinde Afrika'da başlamış, MÖ 1000 yılından itibaren Yunanistan ve Çin'de tarihlere geçmiş; Antarktika dışında bütün kıtalara yayılmış ve hâlâ önü alınamayan sıtma.

 Salgın tarihçisi Andrew Nikiforuk'a göre, "Tarihin başlangıcından beri, gezegenimizde ölen erkek, kadın ve çocukların yarısı sıtmanın kurbanı olmuştu.

 Sıtma bütün savaşları, kıtlıkları ve diğer salgınları geçmişti...

 Her yıl yaklaşık 600 milyon insanın vücudunu işgal etmekte, her yıl 1 milyon Afrikalı bebeği öldürmektedir...

 Salgın hastalıklar içinde ölümün en sessiz ve ağır habercisi olan sıtma...

 Uzun süre büyük imparatorluklarla beslenmiş, Antik Yunan'ın, Roma'nın çöküşünde etkili bir rol oynamıştır."

En eski salgınlardan bir diğeri cüzzam.

 İlk kayıtları Mısır'a, MÖ 1500 yıllarına gidiyor.

 Mısırlılar ona "ölümden önce ölüm" demişler.

Avrupa'ya, Büyük İskender'in Hindistan seferinden, Pompei'nin de Küçük Asya seferinden dönüşüyle taşınmış.

 İncil'de İsa'nın ve havarilerinin cüzzam tedavisinde gösterdiği mucizelere ilişkin vakalar var.

 Ama bir salgın olarak 12. yüzyılın sonunda ortaya çıkmış ve ancak 15. yüzyılda ortadan kalkmış.

 Eski Çin ve Hindistan'da cüzzamlılar hemen öldürülür ya da yakılırmış, Avrupa'da ise toplumdan tecrit edilmişler, ya kaderlerine bırakılmışlar ya da hastanelere yerleştirilmişler.

 İlk hastaneler böyle ortaya çıkmış.

 Veba kadar olmasa da, cüzzam da Avrupa sanat ve edebiyatında etkili ve kalıcı bir metafor olmuş.

 Amerika'nın keşfiyle birlikte Eski Kıta'nın salgınları da bu kıtaya taşındı.

 İlk kez 1519'da baş gösteren çiçek hastalığı, "yüz yıldan kısa bir sürede yaklaşık yüz milyon Amerikan yerlisini yok etti...

 Tarihçiler bu kıyımı dünya tarihinin en büyük nüfus felaketi olarak niteler...

 Çiçek hastalığı kültürleri yok ederek, koskoca uygarlıkların sonunu getirerek Yeni Dünya'yı bomboş bıraktı.

 Salgınlar yalnızca Azteklerin ve İnkaların hayatlarına son vermekle kalmadı, sağ kalanları oraya buraya dağıtarak bütün Amerika kıtasına yayılan vahşi bir diaspora yarattı.

İşgalciler, yarıkürenin ekonomisini sürdürebilmek için, ölen milyonlarca yerlinin yerine milyonlarca siyah köle getirmek zorunda kaldı.”

 Yeni Dünya'dan da Avrupa'ya gelen bir salgın var: frengi.

  Kâşif Kristof Kolomb da taşıyıcı! Frengi salgını 1493'te önce Barselona'da ortaya çıkıyor.

 Karayip adalarındaki Arawak kadınlarıyla sevişen İspanyol denizcilerden yayılıyor.

 1530'da Hieronymus Fracastorius, bahtsız çoban Syphillus'a ait şiirini yazdıktan sonra syphilis adını alıyor.

 Genellikle sanayileşme ve kentleşme sonucunda yayılan genelevlerle ve fahişelikle bulaşıyor.

 O nedenle sefahate düşen aristokratlar ile sanatçılar arasında yaygın.

 17. yüzyılda frengi olmayan bir Fransız aristokrat bulmanın zor olduğu söyleniyor.

 19. yüzyıl sonuyla, 20. yüzyılda da genelevlerde vakit geçirmeyen bir avangard sanatçı bulmak zordur.

 Avangardın babası ve Kötülük Çiçekleri'nin efsanevi şairi Baudelaire fahişeleri sanatçıların kardeşi sayıyor.

 Ve 1867 yılında Baudelaire, "kardeşi" bir fahişeden bilerek kaptığı frengi nedeniyle, 46 yaşında, annesinin kucağında ölüyor.

 Frengi 'aşk vebası'; zaten zührevi hastalıkları tanımlayan veneral kelimesi Venüs'ten geliyor.

Aşkın, sevişmenin, güzelliğin tanrıçası.

 O nedenle sanatla ve edebiyatla içli dışlı.

 Sanata ve edebiyata bulaşmış olan bir diğer salgın, 19. yüzyıldaki verem salgınıydı.

 Birçok ünlü şair ve bestekâr vereme yakalandı.

 Verem özellikle romantik sanatçıları mahveden bir "dâhi hastalığı" olarak tanınmaya başladı.

 Kimi romantik şairler "mezarlık ekolü"nü başlattılar.

 Bu şairlerden olan John Keats, 1819'da 26 yaşında veremden öldü.

 Verem romanları gözde bir tür halini aldı.

 “Alexandre Dumas gibi sağlıklı yazarlar bile günün trajik akımına uyduklarını göstermek için hastaymış gibi davrandılar.

 Romanlarında veremlilerden bahseden Dumas... 'akciğer hastalığından mustarip olmanın' ve 'heyecan verici her duygulanıştan sonra kan tükürmenin' moda olduğunu biliyordu.

 Ünlü Fransız eleştirmenleri Edmond ve Jules de Goncourt, Victor Hugo'ya 'daha büyük bir şair' olmak istiyorsa sağlığından vazgeçmesi gerektiğini söylediler.

 İki kardeş, bir yazarın 'yüreğin ve ruhun inceliklerini, hassas melankolisini, ender yakalanan eşsiz hayallerini dile getirebilmesi için' verem tarafından çarmıha gerilmesi gerektiğini öne sürdüler."

 Romantik şair Shelley de salgın zamanından "melankoli günleri" diye bahsediyordu.

 Chopin veremdi.

 Paganini hem frengi hem veremdi.

 Henry David Thoreau, Robert Louis Stevenson, Elizabeth Barrett Browning, Katherine Mansfield, Frederich Schiller, Anton Çehov ve Franz Kafka hep verem nöbetleriyle boğuştular.

 Ama büyük verem salgınını asıl besleyen, Sanayi Devrimi ve onu izleyen kentleşme ve yoksullaşmaydı.

 “1800'lerde Avrupalıların yüzde 70'i vereme yakalandı.

 Yalnızca yedide biri hastalıktan öldü.

 Ve ölenlerin çoğunluğu sanayi işçileri ya da evsizlerdi.”

 “Grip, Birinci Dünya Savaşı'na kadar etkisi az olan, hatta pek de önemsenmeyen 'evcil' bir salgındı.

 Ama 1918 baharında aniden yetişkinlere düşman kesildi ve on sekiz ay içinde 500 milyon kişiyi etkiledi, 50 milyondan fazla insanı gömdü...

 Grip virüsünün her on ya da on dört yılda bir genetik değişiklik yapabilme yeteneği onu yenilmez kılar.

 Virüslerin her beklenmedik değişiminde, hayvanlar ve insanlar toplu halde ölür.”

 Kimi yorumlara göre, kapitalizmi radikal olarak dönüştüren 1929'daki Büyük Ekonomik Kriz, gribin yolunu açtığı finans dalgalanmalarının sonucuydu.

 20. yüzyılda salgınlar sürer.

Ya eski virüslerin yeniden canlanmasıyla, ya onların türevlerinden, ya da yenilerinden peyda olurlar.

 Son zamanlardaki virüsler genellikle isimlerini, ilk kez ortaya çıktıkları şehirlerden alıyorlar: Junin, Machupo, Sabya, Guranito, Hanann, Ebola, Marburg, Lassa, Rift Vadisi ve SARS. Şimdi de ondan türeyen SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID19.

 Bütün bu salgın tarihinde, yukarda değinilmeyen biri var ki, neden olduğu kırımların dehşeti efsane olmuş, sanat ve edebiyat üzerinde etkileri hâlâ süren çığırlar açmış: “Kara Ölüm”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...