KARA ÖLÜM VE AVRUPA SANATI - 1
İnsanlık başından beri
feci salgınlarla perişan olmuş.
Bunlar arasında en
eskisi, en yaygın ve etkili olanı sıtma.
Tarih öncesinde
Afrika'da başlamış, MÖ 1000 yılından itibaren Yunanistan ve Çin'de
tarihlere geçmiş; Antarktika dışında bütün kıtalara yayılmış ve hâlâ önü
alınamayan sıtma.
Salgın tarihçisi
Andrew Nikiforuk'a göre, "Tarihin başlangıcından beri, gezegenimizde
ölen erkek, kadın ve çocukların yarısı sıtmanın kurbanı olmuştu.
Sıtma bütün
savaşları, kıtlıkları ve diğer salgınları geçmişti...
Her yıl yaklaşık
600 milyon insanın vücudunu işgal etmekte, her yıl 1 milyon
Afrikalı bebeği öldürmektedir...
Salgın hastalıklar
içinde ölümün en sessiz ve ağır habercisi olan sıtma...
Uzun süre büyük
imparatorluklarla beslenmiş, Antik Yunan'ın, Roma'nın çöküşünde
etkili bir rol oynamıştır."
En eski salgınlardan bir
diğeri cüzzam.
İlk kayıtları
Mısır'a, MÖ 1500 yıllarına gidiyor.
Mısırlılar ona
"ölümden önce ölüm" demişler.
Avrupa'ya, Büyük
İskender'in Hindistan seferinden, Pompei'nin de Küçük Asya seferinden
dönüşüyle taşınmış.
İncil'de İsa'nın ve
havarilerinin cüzzam tedavisinde gösterdiği mucizelere ilişkin vakalar
var.
Ama bir salgın
olarak 12. yüzyılın sonunda ortaya çıkmış ve ancak 15. yüzyılda ortadan
kalkmış.
Eski Çin ve
Hindistan'da cüzzamlılar hemen öldürülür ya da yakılırmış, Avrupa'da ise
toplumdan tecrit edilmişler, ya kaderlerine bırakılmışlar ya da
hastanelere yerleştirilmişler.
İlk hastaneler
böyle ortaya çıkmış.
Veba kadar olmasa
da, cüzzam da Avrupa sanat ve edebiyatında etkili ve kalıcı bir metafor
olmuş.
Amerika'nın
keşfiyle birlikte Eski Kıta'nın salgınları da bu kıtaya taşındı.
İlk kez 1519'da baş
gösteren çiçek hastalığı, "yüz yıldan kısa bir sürede yaklaşık yüz
milyon Amerikan yerlisini yok etti...
Tarihçiler bu
kıyımı dünya tarihinin en büyük nüfus felaketi olarak niteler...
Çiçek hastalığı
kültürleri yok ederek, koskoca uygarlıkların sonunu getirerek Yeni
Dünya'yı bomboş bıraktı.
Salgınlar yalnızca
Azteklerin ve İnkaların hayatlarına son vermekle kalmadı, sağ kalanları
oraya buraya dağıtarak bütün Amerika kıtasına yayılan vahşi bir diaspora
yarattı.
İşgalciler, yarıkürenin
ekonomisini sürdürebilmek için, ölen milyonlarca yerlinin yerine
milyonlarca siyah köle getirmek zorunda kaldı.”
Yeni Dünya'dan da
Avrupa'ya gelen bir salgın var: frengi.
Kâşif Kristof
Kolomb da taşıyıcı! Frengi salgını 1493'te önce Barselona'da ortaya
çıkıyor.
Karayip
adalarındaki Arawak kadınlarıyla sevişen İspanyol denizcilerden yayılıyor.
1530'da Hieronymus
Fracastorius, bahtsız çoban Syphillus'a ait şiirini yazdıktan sonra syphilis adını
alıyor.
Genellikle
sanayileşme ve kentleşme sonucunda yayılan genelevlerle ve fahişelikle
bulaşıyor.
O nedenle sefahate
düşen aristokratlar ile sanatçılar arasında yaygın.
17. yüzyılda frengi
olmayan bir Fransız aristokrat bulmanın zor olduğu söyleniyor.
19. yüzyıl sonuyla,
20. yüzyılda da genelevlerde vakit geçirmeyen bir avangard sanatçı bulmak
zordur.
Avangardın babası
ve Kötülük Çiçekleri'nin efsanevi şairi Baudelaire fahişeleri
sanatçıların kardeşi sayıyor.
Ve 1867 yılında
Baudelaire, "kardeşi" bir fahişeden bilerek kaptığı frengi
nedeniyle, 46 yaşında, annesinin kucağında ölüyor.
Frengi 'aşk
vebası'; zaten zührevi hastalıkları tanımlayan veneral kelimesi
Venüs'ten geliyor.
Aşkın, sevişmenin,
güzelliğin tanrıçası.
O nedenle sanatla
ve edebiyatla içli dışlı.
Sanata ve edebiyata
bulaşmış olan bir diğer salgın, 19. yüzyıldaki verem salgınıydı.
Birçok ünlü şair ve
bestekâr vereme yakalandı.
Verem özellikle
romantik sanatçıları mahveden bir "dâhi hastalığı" olarak
tanınmaya başladı.
Kimi romantik
şairler "mezarlık ekolü"nü başlattılar.
Bu şairlerden olan
John Keats, 1819'da 26 yaşında veremden öldü.
Verem romanları
gözde bir tür halini aldı.
“Alexandre Dumas
gibi sağlıklı yazarlar bile günün trajik akımına uyduklarını göstermek
için hastaymış gibi davrandılar.
Romanlarında
veremlilerden bahseden Dumas... 'akciğer hastalığından mustarip olmanın'
ve 'heyecan verici her duygulanıştan sonra kan tükürmenin' moda olduğunu biliyordu.
Ünlü Fransız
eleştirmenleri Edmond ve Jules de Goncourt, Victor Hugo'ya 'daha büyük bir
şair' olmak istiyorsa sağlığından vazgeçmesi gerektiğini söylediler.
İki kardeş, bir
yazarın 'yüreğin ve ruhun inceliklerini, hassas melankolisini, ender yakalanan
eşsiz hayallerini dile getirebilmesi için' verem tarafından çarmıha
gerilmesi gerektiğini öne sürdüler."
Romantik şair
Shelley de salgın zamanından "melankoli günleri" diye bahsediyordu.
Chopin veremdi.
Paganini hem frengi
hem veremdi.
Henry David
Thoreau, Robert Louis Stevenson, Elizabeth Barrett Browning, Katherine
Mansfield, Frederich Schiller, Anton Çehov ve Franz Kafka hep verem
nöbetleriyle boğuştular.
Ama büyük verem
salgınını asıl besleyen, Sanayi Devrimi ve onu izleyen kentleşme ve yoksullaşmaydı.
“1800'lerde
Avrupalıların yüzde 70'i vereme yakalandı.
Yalnızca yedide
biri hastalıktan öldü.
Ve ölenlerin
çoğunluğu sanayi işçileri ya da evsizlerdi.”
“Grip, Birinci
Dünya Savaşı'na kadar etkisi az olan, hatta pek de önemsenmeyen 'evcil' bir
salgındı.
Ama 1918 baharında
aniden yetişkinlere düşman kesildi ve on sekiz ay içinde 500 milyon kişiyi
etkiledi, 50 milyondan fazla insanı gömdü...
Grip virüsünün her
on ya da on dört yılda bir genetik değişiklik yapabilme yeteneği onu
yenilmez kılar.
Virüslerin her
beklenmedik değişiminde, hayvanlar ve insanlar toplu halde ölür.”
Kimi yorumlara
göre, kapitalizmi radikal olarak dönüştüren 1929'daki Büyük Ekonomik Kriz,
gribin yolunu açtığı finans dalgalanmalarının sonucuydu.
20. yüzyılda
salgınlar sürer.
Ya eski virüslerin
yeniden canlanmasıyla, ya onların türevlerinden, ya da yenilerinden peyda
olurlar.
Son zamanlardaki
virüsler genellikle isimlerini, ilk kez ortaya çıktıkları şehirlerden alıyorlar: Junin, Machupo, Sabya,
Guranito, Hanann, Ebola, Marburg, Lassa, Rift Vadisi ve SARS.
Şimdi de ondan türeyen SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID19.
Bütün bu salgın
tarihinde, yukarda değinilmeyen biri var ki, neden olduğu kırımların dehşeti
efsane olmuş, sanat ve edebiyat üzerinde etkileri hâlâ süren çığırlar
açmış: “Kara Ölüm”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder