NEJAD DEVRİM - 1
"Türk modernizmine geçişte Nejad'ın
öncülüğü" dediğiniz zaman en önce sormak gerekir:
"Modernizm nedir?" Ondan sonra
da:
"Türk modernizmi nedir?"
Türkiye'de bir estetik
modernizm önermenin, düşünmenin yolu nasıl açılmıştır sanat tarihinde?
Ve bu modernist hareket,
modern/ulusal sanatın kurulmasından nasıl kopmuştur?
Süremiz sınırları içinde kısa kısa
bu soruları cevaplamaya çalışacağım.
Anlatacaklarım bir bakıma 1984'te
kurulan Galeri Nev'in düşünsel tarihi de sayılabilir.
Estetik Modernizm
"Estetik modernizm"
kavramını açarak başlıyorum:
Bizde sanat tarihçileri arasında
bile, modernlik ve modernizm kavramları, aynı kökten, "modern"
sözcüğünden türedikleri için, eşanlamlı gibi kullanılıyor.
Oysa sanatta, edebiyatta modernizm
ve modernlik birbirlerine karşıt kavramlar.
Özdeş gibi kullanılınca sanat
tarihini kavramakta ciddi bir kargaşaya yol açıyor.
Çünkü "estetik modernizm"
sanat tarihi için kilit bir kavram.
Belki de en kilit kavram.
Peter Bürger diyor ki,
"günümüzde geçerli olan tüm sanat, modernizmle ilgisi bakımından
kendini tanımlıyor".
Ben de böyle düşünüyorum.
Dolayısıyla, burada inceleyeceğim
her konunun ekseninde modernizm kavramı ve bu kavramı belirleyen sanatın
özerkleşmesi meselesi var.
Estetik modernizm, sanatın romantik
devrimle başlayan özerkleşme sürecinin türevidir.
Birçok tarihçi, romantizmi bir
sanat-edebiyat stilinin çok ötesinde bir kültürel devrim olarak görür.
Hatta Isiah Berlin, romantizmin
"Batı bilincinin en büyük dönüşümü" olduğunu savunur.
Romantizm sadece modernliğin
temelini oluşturan Aydınlanma akılcılığına, rasyonalizmine karşı değil, bütün
Batı düşünce geleneğine karşı bir başkaldırıdır.
Romantizmin 18. yüzyıldaki
öncelleri, tarihte ilk sanat eleştirilerini kaleme alan Diderot ve
Rousseau sayılıyor.
Onlar modern uygarlığı
sorgulamışlar, aklın karşısına hayal gücünü, bilimin karşısına sanatı
çıkarmışlar.
Marshall Berman'a göre,
"ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllardaki
anlamıyla moderniste kelimesini ilk kullanan, Rousseau".
Sanatın özerkliğini felsefeleştiren
Kant'tır.
Peter Bürger "Kant ile Schiller'den
bu yana estetik kuramının, sanatın özerkliğinin kuramı" olduğunu
söyler.
Kant bir romantik değildir ama
özellikle estetik alanında, başta Schiller olmak üzere bütün romantik
düşünürlerin üstadı sayılır.
Kant modern bilgi rejimini
tanımlarken, sanatı bilimden ve ahlaktan/dinden koparıyor.
Estetiği, lojikten ve etikten ayırıyor.
Sanatı, bilim ve ahlak alanında
bilgiyi yönlendiren her türlü faydadan, çıkardan, işlevden ve amaçtan
arındırıyor.
"Sanat amaçsız ve
çıkarsızdır" diyor.
Estetik felsefesi hâlâ bu önerme etrafında
döner.
Kant sanatın amacının da, bilgisinin ve
dilinin de kendisinde olduğunu savunuyor; hakikatinin de.
Buna göre sanat, başka bir hakikati,
doğayı, Tanrı'yı, azizleri, imparatorları, soyluları temsil edemez.
Kendi dışında hiçbir şeyi temsil,
taklit ve tasvir edemez.
Böylece, klasizmin ve akademizmin
dayandığı kadim mimesis estetiği çöküyor.
Kant "sanatın
özerkliği"nin yanı sıra, "sanatın özgürlüğü" üzerinde de
duruyor.
Ona göre, estetik deneyim,
"güzellik yargısı" diyelim, "anlama gücüne" ve
"kavrama gücüne" değil hayal gücüne dayalı olduğu için özgür bir
deneyimdir.
Ve "bu nedenle de estetik
özgürlük, ‘kanunu olmayan’ (Kant) bir özgürlüktür.
Anarşik bir özgürlüktür.”
Sanatın kanunu, hayal gücünün
kanunsuzluğudur.
Nietzche'nin gözünde de, sanat,
kuralsızlığı, kanunsuzluğu “şart koştuğu” için özgürdür.
Özerklik konusunda Kant kadar etkili
olmuş biri daha varsa, o da romantiklerin öncülerinden Friedrich
Schiller'dir.
Schiller'in İnsanın Estetik
Eğitimi Üzerine Mektuplar kitabı, özerklik felsefesinin ve politik
estetiğin başeseri sayılır.
Kant'ın ilkelerinden hareket
ettiğini açıklayan Schiller (1759-1805), siyaseti de sanatın sınırları içine
katar.
Hatta bütün hayatı...
Böylece bir anlamda sanatın
sınırlarını sınırsızlaştırır.
Schiller'e göre "güzel"
özgürlüğün görünümüdür; özgürlüğün duyusal ifadesidir; başka deyişle, özgürlük
hissiyatıdır.
Özgürlük, yalnızca
"güzel"in duyumsanmasıyla belirir.
"Sanatın özgürlüğün kızı
olduğunu" söyler.
Ve "eğer insanlık
politika meselesini çözecekse, bu meseleye estetik açıdan yaklaşmalıdır; çünkü
insana Özgürlük yolunu açan yalnızca Güzelliktir."
Schiller sanatsal yaratıcılığın egemen
olduğu, davranışların güzellik tarafından yönetildiği bir devlet tahayyül eder:
"estetik devlet".
"Temel yasası, özgürlük
aracılığıyla özgürlük bahşetmek olan bir diyar."
Schiller'in "estetik devlet"i,
19. yüzyılın siyasal ve estetik düşüncesini işgal edecek sosyalist ütopyaların
erken bir örneği sayılır.
Saint-Simon, Fourier, William
Morris, Louis Blanc, Robert Owen, Babaeuf... gibi birçok sosyalist
ütopyacı, Schiller'in tasarladığı gibi sanatın bütün hayatı kuşatacağı
ideal toplumlar hayal ederler.
Hatta sosyalist ütopyacıları
eleştiren Marx da...
Jacques Rancière'e göre, Schiller
yalnızca sanatın özerkliğinin temellerini atmakla kalmaz, onu "hayatı
dönüştürme umudu"na da bağlar.
Başka deyişle, siyasete, devrime,
ütopyaya bağlar.
Bugün onun sayesinde, birtakım
özgürlük eylemlerini estetik birer form olarak tahayyül edebiliyoruz.
Sadece Schiller değil, onunla aynı
çevreden Novalis de romantik sanatçının amacının "şiirsel bir
devlet" yaratmak olduğunu söyler.
Arkadaşları Schlegel de "Şiir
cumhuriyetçi bir konuşmadır" der: "tüm ögelerinin özgür yurttaş
olduğu... kendi kanunu ve amacı olan bir konuşma."
Estetik modernizmin tarihini
inceleyenlerin gözünde "kurucu" hep Baudelaire'dir.
Arnold Hauser'e göre modernizm,
"Baudelaire'le başlar; ve onunla mevcut düzene ve geleneğe başkaldırı
olarak anlaşılır".
Şöyle diyor Hauser: Modernizm,
"Baudelaire'le başlar; empresyonistler ve sembolistler tarafından
geliştirilir ve zirvesine 1920'lerde [sürrealizm ve Dada ile] ulaşır."
David Frisby de Baudelaire'in
"modernité tarifinin bir modernizm kuramı içerdiğini"
belirtir.
Peter Gay, Baudelaire'e
"modernizmin ilk kahramanı" der.
Marshall Berman da Modernite
Deneyimi üzerine kitabında, "Eğer bir ilk modernist göstermek
gerekirse, kuşkusuz onun Baudelaire" olduğunu yazar: "o bir öncü, bir
peygamberdir."
Baudelaire'in modernizmin kurucusu
olarak görülmesinin bence iki temel nedeni var:
Bir kere Baudelaire sanatı sadece romantik
filozofların yaptığı gibi rasyonalizmden, yani akıldan, faydadan, amaçlılıktan
özerkleştirmekle kalmamış, bütün bunlara, bütün modernlik değerlerine ve
kurumlarına başkaldırmıştır.
Örneğin kamuya, topluma ve ilerleme
fikrine; örneğin burjuvaziye; örneğin sanat tarihine ve akademiye
başkaldırmıştır.
Baudelaire "'modern' dünyanın estetik
temsilinin, kendi karşıtı biçiminde sunulmasını, 'modernitenin kirli yüzünü',
'uygarlığın ortasında kol gezen o vahşeti', 'uygarlığın yaşayan
canavarlarını' açığa çıkarmasını bekliyordu."
İkincisi, Baudelaire, "sanat sanat
içindir" şiarında ifade edildiği gibi, sanatı hayattan ve siyasetten,
her türlü müesses bilgi rejiminden sökerken, bütün bunları sanata mal
etmiştir.
Sanatın hayat olduğunu, siyasetin ve
hakikatin sanata içkin olduğunu ilan etmiştir.
Akla başkaldıran Baudelaire'e göre
"dünyayı hayal gücü yaratmıştır ve hayal gücü yönetecektir".
Modernliğe ilişkin bütün bilgi ve
inançları ve modern hayatı hedef aldığı bir karşı-estetik yaratır.
Hakikatin yerine sahteyi, iyinin
yerine kötüyü, güzelin yerine çirkini yüceltir.
Bu karşı-estetiğin sahnesi, henüz
kurulmakta olan metropoldür.
Metropol bir modernlik cehennemidir.
Baudelaire'in kahramanları bu
cehennemin safrası sayılan bohemyadır:
Paçavracılar , yosmalar,
lezbiyenler, haydutlar, komplocular, kumarbaz, hokkabaz ve sihirbazlar,
dilenciler, yankesiciler...
Kenar mahallelerin, yeraltının berduşları,
avareleri, aylakları, serkeşleri, sefilleri, çapulcuları...
Onlar Kötülüğün
Çiçekleri'dirler.
Sonuç
ortada: Estetik modernizm sanatın en genel anlamda modernlikten
özerkleşmesine ve modernliğe karşı mücadelesine dayanır.
Modernizm,
kültürel ve estetik anlamda modernliğe karşı örgütlenir.
Modernliğin
kavram ve kurumlarını reddederek kendini var eder.
Topyekûn
modernlik zihniyetine muhalefet eder.
Modern
bilgi ve iktidar rejimiyle, kapitalizmle, liberalizmle, burjuvaziyle
mücadele eder.
Sanayileşme,
kentleşme gibi, her türlü ilerleme ve gelişme mitini karşısına alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder