DADANIN HAKİKATİ - 2
Dada’nın Siyaseti ve Alman Devrimi
Dada, tarihi altüst eden Birinci
Dünya Savaşı esnasında, Rusya’da olduğu gibi Almanya’da da yükselen
devrimci siyasetlerin içine doğdu.
Daha 1913 yılında, Hugo Ball,
Huelsenbeck’le birlikte Münih’te Revolution (Devrim) dergisini
yayınlıyordu.
Henüz adı konmamış olsa da, 1915’te
Berlin’de ilk Dada suarelerini düzenlemeye başlamışlardı bile.
Dramatik birer gösteriyi andıran bu
suarelerde, hem manifestolarını ‘icra ediyorlar’ hem şiir okuyorlardı.
Mayıs’taki Ekspresyonist Suare’de Ball
‘mantıksız nesirler’ okumaya, Huelsenbeck doğaçlama ‘zenci şarkıları’
söylemeye başlamıştı.
Bir yıl sonra Zürih’te açılacak olan,
Dada’nın ilan edileceği Kabare Voltaire bu deneyimlerden doğdu.
Dada’yı hazırlayan birikimde Ball’ın
tiyatro sevdasının da rolü vardır.
Ball, felsefenin yanı sıra Max
Reinhardt’la tiyatro da okumuş, kabare tarzını ve sanatın kutsallığını
alaya alan parodileri ondan öğrenmişti.
Tiyatro hocalığı da yaptı; oyunlar
yönetti, bunlarda rol aldı.
Günlüğüne, “1910 ile 1914 arasında benim
için her şey tiyatro etrafında dönüyordu” diye yazmıştı.
“Bana göre tiyatro akla hayale gelmeyen
özgürlük demekti.”
Dada’nın temelindeki, felsefi, siyasi ve
estetik birikim, deneyim, Zürih’in dağılmasıyla birlikte Alman kanadında
daha da zenginleşti.
Ama Paris kanadı için aynı şey söylenemez.
Zürih’i terk ederken, Dada’nın yolları
çatallanmış, Huelsenbeck Berlin’e dönüp 1918 devrimcilerine katılırken,
Tzara Paris’e hicret edip Paris bohemyasına sığınmıştı.
Geride, Zürih’te kalan ve Tzara’nın Dünya
Devrimi’ne yönelik kayıtsızlığına karşı çıkan, aralarında Hans Richter,
Marcel Janco, Hans Arp ve Alberto Giacometti’nin de bulunduğu bir grup
sanatçı ise Devrimci Sanatçılar Birliği’ni kurmuşlardı.
Berlin’deki dadacılarla birlikte, savaşa
ve militarizme karşı, Alman şovenizmine ve imparatorluğa karşı, burjuvaziye ve
piyasaya karşı bir cephe oluşturuyorlardı.
1918 Alman Devrimi’nde, John Heartfield,
Wieland Herzfelde ve George Grosz gibi dadacıların kuruluşundan beri üye
oldukları Alman Komünist Partisi saflarında yer alıyorlar, Münih, Bremen
gibi bazı merkezlerde kurulan devrimci sovyet hükümetlerinin çalışmalarına
katılıyorlardı.
1920’deki Birinci Enternasyonal Dada
Fuarı’nda bir yandan “Sanata Karşı Ayaklanın” diye haykırıyorlar, diğer
yandan ise Dada’nın “Devrimci proletaryanın yanında!” olduğunu ilan
ediyorlardı.
Huelsenbeck’e göre “Dada Alman
Bolşevizmi”ydi.
19. yüzyılın felsefi ve siyasi mirasına
sahip çıkan dadacılar, hayat üzerinde sanatın hüküm sürdüğü; dolayısıyla,
yabancılaşmanın, işbölümünün sona erdiği, zorunlu çalışmanın yerini
yaratıcı oyunun aldığı Fourierist, Marksist, sosyalist ütopyalara
inanırlar.
Raoul Hausmann, içlerindeki “yeni dünyayı
ortaya çıkarmak için, her şeyi yıkmak, paramparça etmek” amacında
olduklarını yazar.
Hannah Höch için “Dünya Devrimi”, “Dada
Dünyası”dır.
Bu nedenledir ki Dada, hep
enternasyonalist bir ruha sahip olmuştur; bütün insanlığa seslenir.
Sonuçta Dada, hiçbir zaman, Tzara’nın
söyleminin uyandırdığı gibi, dogmatik, kör bir inkârcılık, bir agonizm, ya
da nihilizm değildir.
Foucault’dan alıntılayarak denebilir ki,
onlar için politika “ne olduğumuzu keşfetmekten değil [...] onu stratejik
olarak reddetmekten geçer”.
Sanat Eylemi
Dada’yı sanata karşı çıkan diğer avangard
hareketlerden ayırt eden özelliği, sanatı eylem olarak kavramasıdır.
Sanat tarihçisi Gavin Grindon,
dadacıların, “eylem sanatını güzel sanatlardan biri haline getirdiklerini”
yazıyor.
Aslında onlar, eninde sonunda bir nesnede
ifade bulan sanatı tamamıyla ortadan kaldırarak, eylemi estetik bir olaya
dönüştürdüler.
Berlinli dadacılardan Grosz ve
Herzfelde’ye göre, “bugünün sanatçısı, [...] teknoloji ile sınıf savaşı
propagandası arasında seçim yapmalıdır.
Ya tüm dünyayı sömüren reklamcılar
ordusuna yazılır, [...] ya da devrim fikrini ve partizanları savunan bir
propagandacı olur.”
Gerçekten de Berlin Dada’nın bütün
etkinlikleri birer gösteriydi, siyasal eylemdi.
Hatta Baader ve Hausmann Berlin’de bir
Dada Cumhuriyeti bile kurmuşlardı.
John Heartfield için fotomontaj esasen bir
propaganda eylemiydi.
Zaten fotomontajın ‘üretim’ süreci de
başlı başına bir inşa eylemiydi.
Bu anlamda, kabarelerin ve suarelerin
dışında, dadacıların şiirleri, şarkıları, manifestoları, ve muhtelif
yapıntıları da öncelikle birer eylem olarak yaratılıyordu.
Hugo Ball, Zürih’teki ilk suarede, “Dada
bir enternasyonal sözcük” demişti; “yalnızca bir sözcük ve eylem olarak
sözcük”.
Sanat, ancak eylem olarak icra edildiğinde
hayatı ele geçirir.
Bunun da en uç hali ölümdür; Arthur
Cravan, Jacques Vaché, Julien Torma, Jacques Rigaut gibi dadacıların bütün
hayatlarını içeren intihar sanatıdır.
Dada’nın sanat nesnesine karşı olması, her
şeyi sonunda piyasaya mahkûm eden sanatın kaderine de son verir.
Sanatın bir ürün üretmeden, bir eylem
olarak icra edilmesi, piyasayı dolaşıma sokacağı bir maldan mahrum
bırakır.
Hem de sanatçının yaratıcılığının işgücü
piyasasına düşmesine engel olur.
Bu hadise son derecede kritiktir; çünkü
evvel ezel sanatla para arasında süren birbirlerine egemen olma mücadelesinden
sanatın zaferle çıktığını simgeler.
Bu zafer, sanatçıların harika buluşlarla
hâlâ sürdürdükleri piyasaya karşı direniş eylemlerini başlı başına bir
sanat haline getirir.
Finansallaşmanın hayatı da, sanatı da
kuşattığı zamanımızdaki en spekülatif metanın sanat eseri olduğu kabul
edilir.
Ball’ın yüz yıl önceki sözleri bunun
kehaneti sayılır: “Sanat eseri ticareti, kendi kendisi için bir borsa işi
haline geldi; alıcısının artık neredeyse hiç dahli olmadığı
değerler, basılmış kâğıt ve boyanmış tuval ticareti”.
Ball’ın gözünde metalaşma, sanatın
dışındaki diğer alanları da kuşatmıştır: “Bugünlerde vatandaş da bir meta.
Şair, filozof ve aziz de meta haline
geliyor.”
Onun bu yargısı, Marx’ın Komünist
Manifesto’daki (1848) ünlü cümlesini hatırlatıyor: “Burjuvazi, şimdiye kadar
saygı gören ve kutsal sayılan bütün mesleklerin başındaki haleyi söküp
atmıştır [...] rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli işçilerine
çevirmiştir.”
Ne var ki, “özgürleştirilmiş sanat
anlayışını canlandırmak için [dadacılar], sanatı alçaltan piyasasını en
boğucu gazlara gark edecektir”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder