3 Aralık 2022 Cumartesi

 GÖRSEL ALGIDA IŞIK

 

Işık ışınlarıyla gelen uyarıcıların gözle görülüp beyne aktarılması ve daha önce benzer objelerle tekrar uyarılıp değerlendirmesine görsel algı denir.

 Işık olmadan algı da olmaz.

 Bu yüzden herhangi bir nesneyi algılayabilmemiz için ışık kaynağından yararlanırız.

 Biz insanlar olarak, doğada ki dünyanın gerçek yapısını üç boyutlu olarak algılarız.

 Çevremizde bulunan bir ağaca veya bir taşa baktığımızda onun formunu, yüzeyini, dokusunu, ışığın üzerindeki konumu ve daha birçok şeyi gözlerimizle algılayabiliriz.

 Sanata büyük katkıları olan John Berger görsel algıyla ilgili şöyle demiştir: “Görme konuşmadan önce gelmiştir.

 Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.”

 İnsanlar iyi bir algıya sahip oldukları zaman çevrelerinde gördükleri bir nesneyi çabucak algılayıp daha önce gördüğü benzer görsellerle bütünleştirebilirler.

 Yapılmak istenen bir resmin değeri, var olan ışığın konumu ve doğru açısıyla görülür ve yerleştirilir.

 Işık hem göz için hem de görsel sanatla uğraşan biri için vazgeçilmezdir.

 Işık öğesinin sanat tarihinden günümüze kadar önemli bir konuma sahip olduğu söyleyebilir.

  Bir nesnenin biçimini, dokusunu, rengini ve konumunu da ışıkla görürüz ve ışığın değişken açısıyla nesnenin gölge boylarını ve açısını değiştirip yerleştirebiliriz.

 Buna benzer örnekleri de, ışığın resimde ki tarihsel sürecine baktığımız zaman on beşinci yüzyıldan günümüze kadar gelmektedir.

 Caravaggio, Rembrandt gibi tarihte ışığı çok iyi kullanan daha birçok sanatçının eserlerinde ışığın ve gölgenin algısal boyutu bambaşka olup, resme farklı bir atmosfer katmışlardır.

  Işığın olduğu yerde gölge de vardır.

 Herhangi bir cismi doğal veya yapay ışıklarla aydınlatarak resmedebiliriz.

Öğrencinin görsel algısı da, ışığın konumu ve eser analizleri ile yapılan uygulamalarla belli bir seviyeye ulaşmıştır.

 Var olan görselin yapısını, dokusunu ve formunu öğrenci görerek resmetme kabiliyetine kavuşmuştur.

 Görsel algı, ışık ışınlarıyla gelen uyarıcıların gözle görülüp beyne aktarılması ve daha önce benzer objelerle tekrar uyarılıp değerlendirmesine denir.

 Çevremizde bulunan bir ağaca veya bir taşa baktığımızda onun formunu, yüzeyini, dokusunu, ışığın üzerindeki konumu ve daha birçok şeyi gözlerimizle algılayabiliriz.

 John Berger görsel algıyla ilgili şöyle demiştir: “Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.”

 İnsanlar iyi bir algıya sahip oldukları zaman çevrelerinde gördükleri bir nesneyi çabucak algılayıp daha önce gördüğü benzer görsellerle bütünleştirebilirler.

   Bu araştırmadaki amaç; Görsel Sanatlar dersinde görsel algı ve ışık gölge çalışmalarının uygulanması ile öğrencinin resim ve nesne algısını geliştirip, resim çalışmalarına uygulamalı bir şekilde aktarabilmesidir.

 Görsel algılama da bir objeye düşünmeden baktığımız zaman aslında o objeyi göremeyiz.

 Herhangi bir objeyi görebilmemiz için onu duyularımızla hissedip beyinle algılamamız lazım o zaman görürüz.

 Görme her zaman düşünceyle bağlantılıdır.

 Düşünüp baktığımız sürece objeyi görürüz.

 Örnek; Herhangi bir bitkiyi, çiçeği, insanı veya cansız varlıkları bütün bu nesne ve objeleri sadece insan gözüyle görüp düşünerek onlara biçim veririz.

 Bir objeye düşünmeden baktığımız zaman o objenin varlığını bilemeyiz sadece bakarız.

 Resimde de tamamen bu algıdan söz edebiliriz.

 Eserlerin doğru algılamasında eleştirmen olsun, bir sanatçı olsun mutlaka görme duyularının gelişmiş olması lazım.

Ancak o zaman bir eserin sadece bakılmaktan öte görülmesi söz konusu olur.

 Görsel algılamada ışık gölgenin yeri çok önemlidir.

 Çünkü her zaman bir objenin varlığını ancak ışığın varlığıyla hissederiz.

 Işığın olduğu yerde mutlaka gölgede vardır.

 Resim sanatı tarihinde çok sayıda sanatçının resimlerinde hep ışık gölgenin varlığı, ışık gölgenin resimlerde kullanılmış olması sayesinde nesnelerin ve figürlerin resmin geneli ile uyumlu bir bütünlük oluşturduklarını görürüz.

 Nicel araştırma yöntemlerinin kullanıldığı bu araştırmanın örneklemini, İstanbul’da güzel sanatlar lisesinde okuyan öntest-sontest çalışmasına tabi tutulan 35 öğrenci oluşturmuştur.

 Çalışma öncesinde İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izin alınmış, uygulamanın yapılacağı okulun müdürü ve Görsel Sanatlar dersi öğretmenleri ile görüşülerek verilerin toplanmasına başlanmıştır.

 İlk derste öğrencilerle öntest sınavı yapılmıştır.

  Daha sonra öğrenciler A ve B olmak üzere iki ayrı gruba ayrılmıştır.

 A grubuna hiçbir şekilde müdahale edilmeksizin sadece öntest ve sontest sınavlarına girmiştir.

  B grubu ise kontrol grubu olup, sunum ve görsel algının gelişimine yönelik eser örnekleri gösterilip, daha sonra uygulama çalışmaları yapılmıştır.

 Sontest uygulaması B grubu öğrencileri ile yapılarak A-B grubu arasında ki fark değerlendirilmiştir.

 Öğrenciler uygulama sırasında yaptığı çalışmalar değerlendirilirken, bir önceki sunum aşaması ve görsellerde öğrendikleri teknikeri uygulayarak çalışmalar üretmiştir.

 Araştırmada kullanılan kaynaklar, uygulamalı araştırma yöntemi ve eser örneklerinden yararlanmıştır.

 Veriler Görsel Sanatlar dersi sırasında iki ders sürecinde toplanmıştır.

  Algı, öğrencinin kişilik özelliklerini görme becerisi açısından önemli bir araç olduğu gibi, öğrencinin ortaya çıkardığı resim ile görünen objeyi bütünleştirebilmesidir.

 Işık gölgenin hakim olduğu sanatçı resimlerinde ki eserler gözlemlenerek form ve biçimin resimdeki halini kavrayabilmişlerdir.

 ışığın gücüyle, algısal boyutu çözümleyip herhangi bir nesne veya bir resim elemanı olsun ışık, göz, beyin üçlüsüne dayanarak en iyi şekilde algılayabilme yeteneğine kavuşmuşlardır.

  Araştırma kapsamında B grubu öğrencilerin yaptığı eser analizleri ile resmettiği düzenek çalışmalarıyla ışık-gölgenin algılanması resmettiği çalışmalara yansımıştır.

 Öğrencilere eser incelerken, “sizce yapılmak istenen bir resminde sanatçı, resmin algısal boyutuna mı önem verir yoksa ışığın konumuna mı?” sorusu yöneltilmiş ve öğrencilerle tartışmalı ve farklı açıklamalarla kendilerini ifade etmişlerdir.

 Bazı öğrencilerin yorumları şu şekildedir.

  -“Bir resmi yapabilmek için önce ortamının olması gerekir ve daha sonra obje algılanır ve resim yapılır”

  -“Işık resimde ki en önemli kaynak olduğu için ışık olmadan resim olmaz ”

 -“Mesela o resimlere bakınca çizilen bir objenin ışıkla yansıtıp kendim görerek çizebilirim”

  Işık gölge çalışmaları öğrencinin algılama yeteneğine göre farklılık göstermektedir.

 B grubu öğrencilerle yaptığımız uygulama etkinliğinde öğrencilere karanlık ortamda daha önce belirlenmiş birkaç obje örneğini öğrencilerin görebileceği farklı açılardan ışıklandırılmıştır.

 Öğrencilerden bu anlık görüntülerin algılanması istenmiştir.

 Daha sonra farklı açılardan algılanan objeler çizilmişti

 Öğrenci çizim yaparken seçtiği açı ve objenin çeşitliliğine göre yapılan çizimlerde farklılık göstermektedir.

 Resimlerin geneline bakılacak olursa koyu yapılan çalışmalar daha baskın olduğu görülmektedir.

Açı olarak arkadan gelen bir ışığın gölge açısını ve ışığı doğru bir şekilde görebiliriz.

  yapılan obje çalışması daha çok klasik resim anlayışında ki ışık gölge kompozisyonlarda olduğu gibi sol veya sağ üst köşeden gelen ışık yardımı ile çizilmiştir.

  İzleyende olumlu etki bırakan bu kompozisyon anlayışı en çok tercih edilen açı olmuştur.

 Daha çok iç mekânda ve doğal ışık kaynağından uzak karanlık bir ortamın el feneri, mum ve floresan gibi farklı ışık kaynaklarıyla aydınlatılmasıdır.

  Yapay ışık kaynaklarını en çok Barok dönemi ressamları kullanmışlardır.

 Şiddetli ışık gölge kompozisyonlar kurarak farklı kompozisyon anlayışları oluşturmuşlardır.

 Bu dönem ressamları yaptıkları resimlerde kaynağından belirsiz bir şekilde resimler yapmışlardır.

 (obje çalışmasında öğrenci, kaynağından belirsiz bir ışık gölge anlayışıyla çalışmayı yapmıştır.

Yapmış olduğu kompozisyon diğer çalışmalara göre farlı tonlama özelliğine sahiptir.

 Önden gelen ışık ile arkada ki koyuluğu destekleyerek farklı ve sert bir kompozisyon oluşturmuştur.

Burada ise öğrenci sunum aşamasında barok dönemin kompozisyon anlayışından esinlendiğini söyleyebiliriz.

 Son olarak  ışık anlayışı da Barok dönemi resim anlayışını aratmayacak bir kompozisyon yapmıştır.

Kaynağı belli olmayan yandan gelen ışık anlayışı ile çizim yapılmış ve yapay koyuluklarla objeye farklı bir atmosfer verilmiştir.

 Kendine has çizgisi olan öğrencinin algılama boyutu ile çizimi diğer öğrencilerden farklı bir şekilde yapılmıştır.

 Yapılan uygulama sonucunda, öğrencilerin görsel algılama ve ışık gölge çizimlerinin geliştiği görülmüştür.

 Bu çalışma, resim sanatında önemli bir yere sahip olan göz, ışık ve algının kompozisyon anlayışlarında önemli bir katkısı olduğu görülmüştür.

 Yapmış oldukları uygulama çalışmalarıyla sanat eğitiminde ışık gölge ustalarını tanıyarak, farlı kompozisyon anlayışlarını çözümlemiş ve görme becerilerinin geliştiği görülmüştür.

  Algı ve sanat kuramının görsel Sanatlar dersinin müfredat programı içerisinde yer alması için gerekli düzenlemelerin yapılması önerilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...