SANATTA OYUN FELSEFESİ - 1
Tarih
Boyunca İnsan Kendi Düşünce Sistemini, İçgüdülerini Ve kendi dışındaki
gerçeklikleri Algılama Sürecini Biçimsel Olarak Açıklamaya Çalışma Boyutunda
pek çok Felsefi Akım Yaratmış Ve Bilimsel Anlamda Kuramlar Oluşturmuştur.
İnsan
Doğa İle Yetinmemiş, Onu Aklı Ve Emeği İle İşlemiş Ve Kendi Amaçları
Doğrultusunda Yenilikler Getirerek Kültürler Yaratmıştır.
Dış
Dünyası Ve Doğa İle Arasındaki Denge Arayışını İse Sanat Aracılığıyla
Çözümlemeye Çalışmıştır.
Bu
Bağlamda Pek Çok Felsefi Akıma Etki Etmiş Olan Çocuk ve Sanat Konusunun
İncelenmesi ve Çeşitli Karşılaştırmalar Yapılması Hem Günümüz Sanatındaki Yeni
Sanat Oluşumlarına Hem De Bu Oluşumların Tarihsel Süreçteki Analizine Katkıda
Bulunacaktır.
Çocuk
Ve Sanat Konusunun Incelenmesi Yapıldığında; Çocuk Zihninin Ve Düşünce
Yapısının İşleyişi İle Sanat Ve Felsefe Alanlarında Benzerliklerin Olduğu
Görülmektedir.
Bu
Benzerliklerin Sorgulanması Sürecinde Gelişen Felsefi Akımlar İçerisindeki
Düşünürler Tarafından; Sanatçı’nın Da Tıpkı Bir Çocuğun Oyun Oynarken Yaptığı
Gibi, Kendi İç Ve Dış Gerçeklerinden Yeni Var Oluş Biçimleri Yaratıyor Oluşu
Konusu Dile Getirilmiştir.
Bu
bildiri ile 19. yüzyıl ve sonrası dönemde çocuk ve sanat karşılaştırmalarına
katkıda bulunmuş filozoflar değerlendirilecek, çocuk ve oyun kavramlarında
tarihsel süreç içerisinde belirgin olarak öne çıkmış olan yapıtlar
incelenecektir.
Aynı
zamanda güncel ve bağımsız bir sanat akımı olarak 2000’lerde ortaya çıkmaya başlamış
olan Pop Sürrealizm sanat akımı içerisinde yer alan çocuk ve oyun kavramına
dair eserler ile ilgili günümüz literatürünün taranması yöntemi doğrultusunda
sanatçı örneklerine değinilecektir.
SANATTA
OYUN FELSEFESİ
Tarih
boyunca insan kendi düşünce sistemini, içgüdülerini ve kendi dışındaki
gerçeklikleri algılama sürecini biçimsel olarak açıklamaya çalışmış, bu
doğrultuda pek çok felsefi akım yaratmış ve bilimsel anlamda kuramlar
oluşturmuştur.
Sanatta
oyun kuramı içerisinde, çocuk ve sanat konusunun incelenmesi yapıldığında ise;
çocuk zihninin ve düşünce yapısının işleyişi ile sanat ve felsefe alanlarında
benzerliklerin olduğu görülmektedir.
Bu
benzerliklerin sorgulandığında; Sanatçı’nın da tıpkı bir çocuğun oyun oynarken
yaptığı gibi, “kendi iç ve dış gerçeklerinden yeni var oluş biçimleri yaratıyor
oluşu” konusu pek çok düşünür tarafından dile getirilmiştir.
“Amacının
kendinde olması” görüşü Sanat ile oyun arasında daima bir benzerlik
görülmüştür.
Çünkü
bu her iki etkinliğin de benzerliği “amacının kendinde olması” görüşüdür.
Oyun
oynayan bir çocuk için oyunun dışında bir başka amaç, bir başka dünya yoktur,
çocuk oynamak için oynar.
Her
ikisinde de yarar gözetilmez ve insanı özgürleştirir.
Bu
görüşe göre, sanat etkinliğini bir oyun gibi değerlendirmek gerekir.
Nasıl
oyunda çıkar, günlük kaygı yoksa ve olabildiğince özgürlük varsa, sanatçı da
bir oyuncu gibi gerçek dışı bir dünyada eserini oluşturur.
Immanuel
Kant (1724-1804), Friedrich Schiller (1759 – 1805) ve Johan Huizinga
(1872-1945) bu görüşü savunmuşlardır.
Kant
“Yargı Gücünün Eleştirisi” adlı eserinde oyun konusunda oyun, sanat ve özgürlük
üzerine görüşlerini aktarmaktadır.
Kant
için estetik deneyim, imgelemimiz (algılar) ve idrakimizin (kavramlar) oynadıkları
“uyumlu özgür bir oyun”dur.
Immanuel
Kant Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin
kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir.
Kant’ın
felsefe tarihinde özel bir yeri vardır.
18.
yüzyılın büyük kısmını kapsayan hayatında Aydınlanma düşüncesinin en kapsamlı
ve en tutarlı sentezini gerçekleştiren düşünür olmuştur.
Kant
bu anlamda, eleştirel felsefenin en önemli ismi olarak kabul edilir.
“İnsan
oynadığı sürece insandır.”
Sanatla
bağıntısı içinde oyun kuramı, ilk kez Schiller tarafından tam anlamıyla ele
alınmıştır.
Alman
şair, filozof, tarihçi ve döneminin en önemli dram yazarlarındandır.
Yazdığı
çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir.
Schiller’e
göre sanat bir oyundur ve insan, gerçek özgürlüğe ancak sanat yoluyla
ulaşabilir.
İnsan
sanatla uğraşırken, kendini zamandan koparılmış gibi hisseder.
Bu
ise oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize benzer.
«
Biz, insanlığımızın burada, dış kuvvetlerin darbesine maruz kalmamış denecek
kadar, saf ve tam olarak ortaya çıktığını anlarız. » Schiller (1759 - 1805).
“
Oyun kültürün temelidir. ” Huizinga Hollandalı filozof ve tarih profesörüdür.
Çalışmalarında
Genel tarih, Ortaçağ ve Rönesans Tarihine odaklanmıştır.
Oyunun
ciddiyeti bozmaktan öte disiplin getirdiğini söyleyen ve oyunu son derece
ciddiye alan Huizinga’ya göre, oyun kültürden daha eskidir.
Kültür
oyun biçiminde doğar ve başlangıçtan itibaren oynanan bir şeydir.
Önce
Homo Sapiens’ten (akıllı insan) oluşmuştur, sonra Homo Faber’e (imalat yapan
insan) la gelişti ve en sonunda da Homo Ludens’e dönüştü (oyun oynayan insan)
Huizinga’ya göre felsefe, Platon ve muhatapları için de zevkli bir zaman
geçirme yolu olduğu kadar soylu bir oyundur ve insanın gerçekten oynaması için
yeniden çocuk olması gerekir.” Johan Huizinga (1872-1945).
“Yaratıcı
Yazarlar ve Gündüz-Düşleri” Avusturya’lı Nörolog Psikanalitik kuramın kurucusu
Freud “Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz-Düşleri” adlı önemli bir yazısında imgelemi,
yaratıcılığı ve oyunu ilişkilendirerek kendi dünyasını yaratan çocuk ve yazar
arasındaki benzerlikten bahseder.
Freud
yaratıcı bir yazının bir rüya gibi, bir zamanlar çocukluk oyunu ne ise onun
yerine geçen ya da devam eden bir yaratım olduğundan bahseder.
Freud’un
söylemleri: Hem çocuğun oyununda, hem de sanatçının yaratımında gerçek dünyanın
özelliklerinin yeniden düzenlendiği şeklindedir.
Freud
sanatçının da tıpkı çocuk gibi davrandığını; pek ciddiye alarak yarattığı
kendine ait hayal dünyasını zengin bir duygu bolluğuyla donatarak realiteden
(gerçeklikten) ayırdığını söyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder