3 Aralık 2022 Cumartesi

 SANATTA OYUN FELSEFESİ - 1

 

Tarih Boyunca İnsan Kendi Düşünce Sistemini,  İçgüdülerini Ve kendi dışındaki gerçeklikleri Algılama Sürecini Biçimsel Olarak Açıklamaya Çalışma Boyutunda pek çok Felsefi Akım Yaratmış Ve Bilimsel Anlamda Kuramlar Oluşturmuştur.

 İnsan Doğa İle Yetinmemiş, Onu Aklı Ve Emeği İle İşlemiş Ve Kendi Amaçları Doğrultusunda Yenilikler Getirerek Kültürler Yaratmıştır.

Dış Dünyası Ve Doğa İle Arasındaki Denge Arayışını İse Sanat Aracılığıyla Çözümlemeye Çalışmıştır.

Bu Bağlamda Pek Çok Felsefi Akıma Etki Etmiş Olan Çocuk ve Sanat Konusunun İncelenmesi ve Çeşitli Karşılaştırmalar Yapılması Hem Günümüz Sanatındaki Yeni Sanat Oluşumlarına Hem De Bu Oluşumların Tarihsel Süreçteki Analizine Katkıda Bulunacaktır.

Çocuk Ve Sanat Konusunun Incelenmesi Yapıldığında; Çocuk Zihninin Ve Düşünce Yapısının İşleyişi İle Sanat Ve Felsefe Alanlarında Benzerliklerin Olduğu Görülmektedir.

Bu Benzerliklerin Sorgulanması Sürecinde Gelişen Felsefi Akımlar İçerisindeki Düşünürler Tarafından; Sanatçı’nın Da Tıpkı Bir Çocuğun Oyun Oynarken Yaptığı Gibi, Kendi İç Ve Dış Gerçeklerinden Yeni Var Oluş Biçimleri Yaratıyor Oluşu Konusu Dile Getirilmiştir.

Bu bildiri ile 19. yüzyıl ve sonrası dönemde çocuk ve sanat karşılaştırmalarına katkıda bulunmuş filozoflar değerlendirilecek, çocuk ve oyun kavramlarında tarihsel süreç içerisinde belirgin olarak öne çıkmış olan yapıtlar incelenecektir.

Aynı zamanda güncel ve bağımsız bir sanat akımı olarak 2000’lerde ortaya çıkmaya başlamış olan Pop Sürrealizm sanat akımı içerisinde yer alan çocuk ve oyun kavramına dair eserler ile ilgili günümüz literatürünün taranması yöntemi doğrultusunda sanatçı örneklerine değinilecektir.

 

SANATTA OYUN FELSEFESİ

Tarih boyunca insan kendi düşünce sistemini, içgüdülerini ve kendi dışındaki gerçeklikleri algılama sürecini biçimsel olarak açıklamaya çalışmış, bu doğrultuda pek çok felsefi akım yaratmış ve bilimsel anlamda kuramlar oluşturmuştur.

Sanatta oyun kuramı içerisinde, çocuk ve sanat konusunun incelenmesi yapıldığında ise; çocuk zihninin ve düşünce yapısının işleyişi ile sanat ve felsefe alanlarında benzerliklerin olduğu görülmektedir.

Bu benzerliklerin sorgulandığında; Sanatçı’nın da tıpkı bir çocuğun oyun oynarken yaptığı gibi, “kendi iç ve dış gerçeklerinden yeni var oluş biçimleri yaratıyor oluşu” konusu pek çok düşünür tarafından dile getirilmiştir.

 “Amacının kendinde olması” görüşü Sanat ile oyun arasında daima bir benzerlik görülmüştür.

Çünkü bu her iki etkinliğin de benzerliği “amacının kendinde olması” görüşüdür.

Oyun oynayan bir çocuk için oyunun dışında bir başka amaç, bir başka dünya yoktur, çocuk oynamak için oynar.

Her ikisinde de yarar gözetilmez ve insanı özgürleştirir.

Bu görüşe göre, sanat etkinliğini bir oyun gibi değerlendirmek gerekir.

Nasıl oyunda çıkar, günlük kaygı yoksa ve olabildiğince özgürlük varsa, sanatçı da bir oyuncu gibi gerçek dışı bir dünyada eserini oluşturur.

Immanuel Kant (1724-1804), Friedrich Schiller (1759 – 1805) ve Johan Huizinga (1872-1945)   bu görüşü savunmuşlardır.

 Kant “Yargı Gücünün Eleştirisi” adlı eserinde oyun konusunda oyun, sanat ve özgürlük üzerine görüşlerini aktarmaktadır.

 Kant için estetik deneyim, imgelemimiz (algılar) ve idrakimizin (kavramlar) oynadıkları “uyumlu özgür bir oyun”dur.

 Immanuel Kant Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir.

 Kant’ın felsefe tarihinde özel bir yeri vardır.

18. yüzyılın büyük kısmını kapsayan hayatında Aydınlanma düşüncesinin en kapsamlı ve en tutarlı sentezini gerçekleştiren düşünür olmuştur.

Kant bu anlamda, eleştirel felsefenin en önemli ismi olarak kabul edilir.

“İnsan oynadığı sürece insandır.”

Sanatla bağıntısı içinde oyun kuramı, ilk kez Schiller tarafından tam anlamıyla ele alınmıştır.

Alman şair, filozof, tarihçi ve döneminin en önemli dram yazarlarındandır.

 Yazdığı çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir.

Schiller’e göre sanat bir oyundur ve insan, gerçek özgürlüğe ancak sanat yoluyla ulaşabilir.

 İnsan sanatla uğraşırken, kendini zamandan koparılmış gibi hisseder.

Bu ise oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize benzer.

 « Biz, insanlığımızın burada, dış kuvvetlerin darbesine maruz kalmamış denecek kadar, saf ve tam olarak ortaya çıktığını anlarız. » Schiller (1759 - 1805).

“ Oyun kültürün temelidir. ” Huizinga Hollandalı filozof ve tarih profesörüdür.

Çalışmalarında Genel tarih, Ortaçağ ve Rönesans Tarihine odaklanmıştır.

Oyunun ciddiyeti bozmaktan öte disiplin getirdiğini söyleyen ve oyunu son derece ciddiye alan Huizinga’ya göre, oyun kültürden daha eskidir.

Kültür oyun biçiminde doğar ve başlangıçtan itibaren oynanan bir şeydir.

Önce Homo Sapiens’ten (akıllı insan) oluşmuştur, sonra Homo Faber’e (imalat yapan insan) la gelişti ve en sonunda da Homo Ludens’e dönüştü (oyun oynayan insan) Huizinga’ya göre felsefe, Platon ve muhatapları için de zevkli bir zaman geçirme yolu olduğu kadar soylu bir oyundur ve insanın gerçekten oynaması için yeniden çocuk olması gerekir.” Johan Huizinga (1872-1945).

 “Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz-Düşleri” Avusturya’lı Nörolog Psikanalitik kuramın kurucusu Freud “Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz-Düşleri” adlı önemli bir yazısında imgelemi, yaratıcılığı ve oyunu ilişkilendirerek kendi dünyasını yaratan çocuk ve yazar arasındaki benzerlikten bahseder.

Freud yaratıcı bir yazının bir rüya gibi, bir zamanlar çocukluk oyunu ne ise onun yerine geçen ya da devam eden bir yaratım olduğundan bahseder.

 Freud’un söylemleri: Hem çocuğun oyununda, hem de sanatçının yaratımında gerçek dünyanın özelliklerinin yeniden düzenlendiği şeklindedir.

Freud sanatçının da tıpkı çocuk gibi davrandığını; pek ciddiye alarak yarattığı kendine ait hayal dünyasını zengin bir duygu bolluğuyla donatarak realiteden (gerçeklikten) ayırdığını söyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...