KARA ÖLÜM VE AVRUPA
SANATI - 4
Veba ve Ölüm Sanatı
Cüzzamla ilgili
resimlerin, bütün çirkinliğine rağmen, gene de ikonik bir estetiği
bulunuyordu.
Hıristiyanlığın
yücelerini kutsuyorlardı.
Özünde, Kara Ölüm'le
başlayan veba sanatı da İncil'in mesellerini resmeder.
Ama bu mesellerin
anlattığı ölümdür, cehennemdir, kıyamettir, mahşerdir, Armagedon’dur, ifrittir,
şeytandır...
Ve bunların
şefkatle, merhametle, şifayla ilgisi yoktur.
İlahi bir kaynağa
gönderseler de ilahiyatı amaçlamazlar.
Uhrevi değil,
dünyevi bir bakış açıları vardır.
Çirkinliği cüzzamlının
bedeninden alır, bütün varlıklara yayarlar.
Veba sanatı ölümle
yüzleşmeye, ölümün hakikatini keşfetmeye bir çağrıdır.
Ama tabii bu yüzleşme,
özünde, yaşamın sorgulanması anlamına gelir.
Yaşama ilişkin bir
hermeneutik gerektirir.
Bu nedenle de veba
sanatı, cüzzam resimleri gibi tasvirî ve dogmatik değildir.
Düşünsemeye,
tefekküre, felsefi bir alımlamaya dönüktür.
Bunlar da son derecede
çatışmalıdır.
Çünkü ölümün kapıda
olduğu, ölümle bu kadar iç içe olan yaşam hem boştur, beyhudedir, anlamsızdır
hem de her ânı son derecede değerlidir.
Onun için insan
bütün hazları tatmalı, arzularını gerçekleştirmelidir.
Adeta ölüm, daha iyi,
daha sınırsız yaşamak demektir.
Eric Lambrecht, Boccaccio
ile Petrarca’nın bir yanda ölümün hüznünü, diğer yanda uyandırdığı sevinci
işleyen edebiyatlarını bu çelişik zihniyetin ifadesi olarak görür.
Kara Ölüm'ün sanatı
da aynı çelişkiden beslenir.
Ölüm Dansı'nın (danse
macabre) harikulade draması, veba salgınının uyandırdığı
bu ölüm ile yaşam arasındaki çekimdir.
“Ölüm Dansı” veba
sanatının klasikleşmiş temaları arasında başta gelir.
Aşağıda değinilecek
olan diğerleri, “Ölümün Zaferi” ve “Kıyamet”tir.
Medrano-Cabral'a
göre, “Avrupa'da ne olursa olsun her kurban cehenneme dans ederek
uğurlanır...
Ölüm Dansı iskeletlerin
temsil ettiği folklorik bir hurafeye dayanır.
İskeletlerin dansına
zaman zaman canlılar da refakat eder.
Bu da ölümün her zaman
canlılarla eşleştiğine ilişkin toplumsal ve tinsel bir ders içerir...
Birçok tarihçi, bu kadar
şiddetli bir ölüm ikonografisinin ortaya çıkmasını halkın veba salgını
sırasındaki travmalarına bağlar.
Oysa bu ikonografi,
insanların yaşama ne kadar bağlı olduğunu ve onu kaybetmenin ne kadar acı
olduğunu da yansıtır".
Umberto Eco da,
“ölüm dansı korku yaratmak değil, korkuyu defederek ölümün gelmekte
olduğunu hatırlatmak için” bir memento mori'dir
("hatırla, hepimiz öleceğiz"): "Ölüm dansı, papaların,
imparatorların, rahiplerin veya genç kızların iskeletlerin
arkasından hep birlikte dans etmelerini gösterir.
Hayatın gelip geçici
olduğunu, servet, yaş ve güç farkı tanımadığını, herkesi eşitlediğini
kutlar."
Ölüm Dansı'nın 15.
yüzyıla ait ilk örnekleri, daha ziyade kilise rölyefleri veya freskleri.
Ama Danse
Macabre külliyatının en popüler örnekleri Hans Holbein'ın
1523-1526 arasında yaptığı 41 ahşap baskı.
Bu baskılar, genç olsun
yaşlı olsun, zengin olsun fukara olsun, köylü olsun prens olsun, her
kesimden 41 kişinin gündelik hayatına ölümün nasıl bir anda sızıverdiğini
resmeder.
Birtakım
vecizelerle birlikte çoğaltılarak bir kitapta derlenmişlerdir.
Bu vecizelerde ölüm
genellikle bir ceza, bir kötülük değildir, tam aksine insanı hayatın yükünden,
kötülüklerinden, hastalıklarından kurtaracak bir devadır adeta.
Ölüm Dansı sanatı
bir iskelet ikonografisi oluşturuyor ve özellikle çoğaltılan baskılar
aracılığıyla bunu yayıyor: Hayat nihayet ölüm, insan bedeni nihayet bir
iskelet...
Hans Burgkmair'in
resminde, güzel eşinin aynadaki yansıması bir kurukafa.
Antoine Wiertz'in
tablosunda da Güzel Rosine bir iskeletle karşı karşıyadır.
Fransa'nın güneyinden bir
prensin mezartaşı da kendi arzusu üzerine yontulan, elinde kalbini tutan
bir kadavradır.
İskelet,
insanı psykhe’sinden, aklından ve ruhundan arındırıyor.
Geriye bir
mekanizma olarak beden kalıyor.
Sürekli teşrihle
uğraşan ve bir yandan da makineler tasarlayan Leonardo bu mekanizmayı
keşfetmektedir.
Ayrıca,
Descartes'ın hayvanların sadece bir otomat olduğu tezinin insanlar için de
geçerli olduğunu 'ispatlayan' Le Mettrie'nin İnsan Bir Makine kitabının
1747'de yayınlandığını hatırlayalım.
Bu iskelet estetiğinin en
anlamlı ve en popüler örneği de Fredrik Ruysch'un 2000 kadar muhtelif
kadavranın koleksiyonunu sergileyen nadire kabinesindeki resimleridir.
"Ölüm
Ressamı" Ruysch da, Leonardo gibi, aynı zamanda bir anatomisttir.
Thesarus
anotomicus primus başlığını taşıyan bir dizi baskı da Ruysch'un
iskeletlerden; bağırsak, sperm borusu ve damar gibi beden fragmanlarından
yaptığı asamblajları resmediyor.
Bunlara kimi
kıssalar ekleniyor.
Örneğin:
"Sonuçta biz neyiz? Öldükten sonra bizden geriye ne kalıyor? Ya, evet
görüyorsunuz sadece kemikler...
Hey kader! Hey acımasız kader!... Hayat bana bahşedildiği anda ölüm fermanım da yazılmış oluyor... Ah, insanın bu dünyadaki hali nasıl da dehşet verici."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder