2 Aralık 2022 Cuma

 ÖZERKLİĞİN ESTETİĞİ - 2

 

Savaşın Cephesi Olarak Kent

 Bu süreçler, tüketim toplumunun ve “toplama kampı” modeli kentlerin dayattığından bambaşka bir yaşamın peşine düşen orta sınıf kökenli öğrenci ve sanatçılar ile, başta eğitim, istihdam ve sosyal güvence olmak üzere o toplumun ayrıcalıklarından  zaten dışlanmış olan kesimleri belli noktalarda biraraya getirir.

  ABD’de bunun en etkili örneklerinden biri, 1966’da kurulan  ve ülke çapında 68 kentte şubesi bulunan Kara Panter Partisi’nin, dönemin karşı-kültür hareketleriyle arasındaki sıkı ilişki olacaktır.

Hiyerarşik bir düzen içinde, belirli bir program çerçevesinde ve silahlı bir güç olarak yoksul siyah gettolarında örgütlenen Kara Panter Partisi’nin, hem ülke içinde hem de ülke dışında yarattığı etkinin iki önemli unsuru, yansıttıkları “siyah gücü” estetiği ile kendi yaşam alanlarının yönetimini ele alma ilkeleridir.

  Kara Panter estetiği, sadece ülkede yüzbinlerle satılan Black Panther gazetesinde yayılan afiş ve görsellerle değil, sözcülerinin hitabet gücünden örgütün militer nizamına kadar, devlet güçlerinin karşısına dosdoğru dikilen Panterlere has varoluş tarzıyla da kurulur.

 New York’taki Black Mask/Up Against the Wall Motherfucker, Detroit’teki White Panthers, San Francisco’daki Diggers gibi pek çok sanatçı kolektifi bu estetikten etkilenir.

 Panterler’in en dolaysız etkisi ise, örgütlendikleri mahallelerde uygulamaya koydukları “hayatta kalma programları” [survival program] üzerinden yerel özerklik ve özyönetimi kısmen hayata geçirmiş olmalarına dayanır.

Eğitimden sağlığa, barınmadan gıdaya, polis şiddetine karşı savunmaya kadar gündelik hayatın hemen her yönü Panterler tarafından örgütlenir.

  Panterlerin özsavunma ve özerklik pratikleri, Meksika ve Porto Riko kökenli başka azınlık gruplarının (Brown Berets, Young Lords gibi) politikleşmesini sağlamakla kalmaz; San Francisco Diggers’ın “Özgür Şehir” deneylerinde, Black Mask’in yoksul semtlerde yürüttüğü çalışmalarda da etkili olur.

 ABD’de refah toplumundan dışlanan azınlıklar “mahallene sahip çık” mottosu etrafında birleşirken, Avrupa ülkelerinde de daha çok öğrencilerin, gençlik hareketlerinin ve göçmenlerin sürdürdüğü mücadeleler “kenti ele geçir” sloganı altında yürütülür.

 Üretimden dışlanmış veya ona katılmayı reddeden bu kesimler için mücadelenin ortak mekânı, yeniden üretim alanı olacaktır: Gündelik hayatın sürdüğü, sanatın ve kültürün paylaşıldığı, kolektif kullanım ve tüketimin gerçekleştirildiği, kısacası tüketim toplumu öznelliğinin  yaratıldığı (ve yıkılacağı) kamusal alanlar ve mahalleler.

 Kent, “toplumsal mekânın hâkim örgütlenişi”ne karşı ele geçirilip sahip çıkılması gereken, başka bir yaşamın ve başka bir öznelliğin zamanı belirsiz bir gelecekte değil hemen şimdi yaratılacağı bir hükümranlık alanı (teritorya) olur.

 Sitüasyonistlerin, “devrimci bir kentçiliğin” teorisini inşa ettikleri temel metinleri, Henri Lefebvre’in Şehir Hakkı, Raoul Vaneigem’in  Gündelik Hayatta Devrim, Guy Debord’un Gösteri Toplumu gibi, Mayıs '68 öncesinde yayınlanan kitapları, bu hareketlerin  teorik zeminini döşer.

Guy Debord ve sitüasyonistler, Fransa’da '68 Mayısı’nı tetikleyen olayların göbeğinde yer alırlar.

 Mayıs '68, böyle bir olaya hiç ihtimal vermeyen kimi sol fraksiyonların ve teorisyenlerin öngörüsüzlüğünü, “ütopya karşıtlarına has gerçekçiliğin”  iflasını kanıtlamıştır.

Sitüasyonistleri, “soyut ütopyalar önermekle”, “insanların güneşli bir günün sabahında birbirlerine bakıp [...] sonsuz Şenliği ve sitüasyonları inşa etmeye başlayacaklarını sanmakla” eleştirenlerin sözlerini boşa çıkarmıştır.

  Debord, Mayıs '68’in her kesimde lanse edildiği gibi bir “öğrenci hareketi” değil, Komünist Parti ve onun etkisindeki sendika liderlerinin tüm denetleme ve engelleme girişimlerine rağmen hayata geçirilen genel grev ve işgallerde vücut bulan bir işçi sınıfı hareketi olduğunu söyleyecektir.

 Gösteri toplumunun sözde nimetlerinin pasif tüketicileri saflarına dahil edilmeye çalışılan işçiler, bunun karşılığında hayatlarının her ânında ödemeleri gereken bedelin farkındadır: o nimetleri bilfiil üretmeye mahkûm olmak.

 Debord’a göre Mayıs '68 devriminin tamamına erememesinin sebebi, işçilerin kendi iradelerini devletle işbirliği içindeki liderlere teslim etmiş olmalarıdır.

Ama Devrim, tamamına eremese de çoktan zafere ulaşmıştır; sitüasyonistlerin onu öngörmekteki başarısı, modern toplumda isyanın yeni odak noktalarına işaret edebilmiş olmalarından ileri gelmiştir: kentçilik, gösteri, ideoloji.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...