2 Aralık 2022 Cuma

 ÖZERKLİĞİN ESTETİĞİ - 3

 

Doğrudan Eylem ve Sanat

 Muhalefetinkiler de dahil kurumlardan ve liderlerden uzaklaşan, kurumların dolayımını reddederek sokağı mesken tutan ve doğrudan eylemi seçen kentsel hareketlerin yerleşik sanat kurumunu da hedeflerine almaları kaçınılmazdır.

 Sitüasyonist Enternasyonal, politik eylem ile sanatsal faaliyeti birbirinden ayırmayan, politik devrimi gerçekleştirecek özne ile devrimci sanatı yaratacak öznenin bir ve aynı süreçlerle kurulacağını savunan akımların çekim merkezi ve ilham kaynağı olur.

 1960’lar boyunca, kâh Sitüasyonist Enternasyonal’e dahil olan,  kâh dahil olmadan onu benimseyen kolektifler ortaya çıkar: Amsterdam’da Provo (1965), New York’ta Black Mask (1966), Londra’da King Mob (1968), “gündelik hayatın devrimci dönüşümü”  amacıyla hem “mal biçiminde stoklanmış her türlü sanatsal ifadeyi” hem de her türlü “uzmanlaşmış siyaseti” reddeden sitüasyonist eleştiriden ilham alırlar.

 Sitüasyonistlerin détournement gibi “eleştirel sabotaj” pratikleri, dönemin tüm karşı-kültür akımlarına yayılır.

Diğer yandan, sanat kurumunun kendi içinde de, müze ve galeri gibi geleneksel sanat mekânlarının ve “nesne olarak sanat” fikrinin sınırlarını aşmaya çalışan performans ve happening gibi pratiklerin yükseldiği dönemdir bu.

 Keza, sanat kurumunu ve bu kurumu mevcut biçimiyle var eden toplumsal ilişkiler sistemini “içerden” ifşa edip dönüştürmeyi hedefleyen, Hans Haacke, Andrea Fraser, Daniel Buren gibi sanatçıların öncülüğündeki kurumsal eleştiri de bu yıllarda doğar.

“[...] sanat kurumunu parçalamaya ya da ondan kaçmaya yönelik girişimler” ile, onu içerden dönüştürmeye dönük uygulamaların, bütün karşıtlıklarına rağmen –veya o karşıtlıklar üzerinden– birbirinden beslendiği söylenebilir: Galerinin fiziksel mekânı dışına çıksa da hâlâ “sanat” olarak algılandığı için sanat kurumunun sınırları içinde kalan performans ve happening pratikleri karşısında, San Francisco Mim Topluluğu, doğrudan eylemle tiyatro oyunculuğunu biraraya getiren “gerilla tiyatro”yu hayata geçirir.

San Francisco Diggers (1966) happening’i ve performansı, çerçevesi az çok belli bir hadise olmaktan çıkarıp “yeni bir toplum hayatının sürekli icrası”na dönüştüren “yaşam oyunculuğu”nu benimser.

  Danimarka’da Solvognen (1969) grubu, gösteri toplumunun teatral unsurlarını temellük edip foyasını açığa çıkarma yoluna gider: Noel Baba kılığına girip dükkânlardan aşırdıkları ürünleri müşterilere “hediye eder”, fabrikaları işgal ederler; NATO askeri kılığına girip “barış seremonisi” düzenler; Kızılderili kılığına girip atlar üstünde Amerikan Bağımsızlık Günü törenlerini basarlar.

 Sanat kurumunu yıkmayı değil, o kurum aracılığıyla “eleştiri kurumunun kendisini savunmayı amaç edinen” kurumsal eleştiri de, kurum karşıtlarının militanlığından etkilenecektir: Sanatçıların ve kültür alanında çalışanların haklarını korumayı, müzelerin kadınlara ve azınlıklara yönelik ayrımcı sergileme politikalarını değiştirmeyi, büyük şirketlerin kamuya ait müzelerdeki iktidarını yıkmayı hedefleyen Art Workers’ Coalition/Sanat İşçileri Koalisyonu aynı dönemde (1969) kurulur.

Koalisyon’un bünyesindeki “Eylem Komitesi” içinden, bir süre sonra daha radikal bir tutum benimseyen Guerrilla Art Action Group/ Gerilla Sanat Eylemi Grubu türer.

 Sonuçta, sanatçıları sanat işçisine, proletere, üreticiye dönüştüren rejimle, sanat karşıtlarını sanatı “aşarak ortadan kaldırmaya” yönelten rejim, aynıdır: “Sanatçıları çağdaş sanat üreticilerine dönüştüren, sermaye tarafından gerçek içerilme [real subsumption] süreçleridir.

1960’larla 1970’lerin bağımsız sanat örgütlerinin doğmasına yol açan ve bu arada sanatçıların başta Vietnam Savaşı karşıtı hareket olmak üzere o dönemdeki toplumsal mücadelelerle hemhal olmalarına sebep olan da bu süreçtir.”

Tarihsel avangardların mirası olan ve en dolaysız biçimde sitüasyonistlerle onlardan mülhem kolektiflerce benimsenen yıkıcılık ve doğrudan eylem, dönemin estetik deneylerine de bir “yaratıcılık ilkesi” olarak sirayet eder: 1966’da Londra’da, “kendi kendini yok eden sanat”ın [auto-destructive art] yaratıcısı Gustav Metzger tarafından düzenlenen “Sanatta Yıkım Sempozyumu” (Destruction in Art Symposium – DIAS), Fluxus  ve Viyana Aksiyonizmi gibi akımların öncülerini biraraya getirir.

 Britanya’nın ilk şehir gerillaları sayılan Öfkeli Tugay’ın bildirilerinin yayınlandığı,“yeraltının sesi” olarak tanımlanan International Times dergisinin editörleri de DIAS’ın düzenleyicileri arasındadır; Provo gibi kolektifler ve diğer karşı-kültür akımları da etkinliğe katılmıştır.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...