ÖZERKLİĞİN ESTETİĞİ - 3
Doğrudan Eylem ve Sanat
Muhalefetinkiler de dahil kurumlardan ve
liderlerden uzaklaşan, kurumların dolayımını reddederek sokağı mesken
tutan ve doğrudan eylemi seçen kentsel hareketlerin yerleşik sanat kurumunu
da hedeflerine almaları kaçınılmazdır.
Sitüasyonist Enternasyonal, politik eylem ile
sanatsal faaliyeti birbirinden ayırmayan, politik devrimi gerçekleştirecek
özne ile devrimci sanatı yaratacak öznenin bir ve aynı süreçlerle
kurulacağını savunan akımların çekim merkezi ve ilham kaynağı olur.
1960’lar boyunca, kâh Sitüasyonist
Enternasyonal’e dahil olan, kâh dahil olmadan onu benimseyen
kolektifler ortaya çıkar: Amsterdam’da Provo (1965), New York’ta Black Mask (1966), Londra’da King Mob (1968), “gündelik hayatın
devrimci dönüşümü” amacıyla hem “mal biçiminde stoklanmış her türlü
sanatsal ifadeyi” hem de her türlü “uzmanlaşmış siyaseti” reddeden sitüasyonist
eleştiriden ilham alırlar.
Sitüasyonistlerin détournement gibi
“eleştirel sabotaj” pratikleri, dönemin tüm karşı-kültür akımlarına
yayılır.
Diğer yandan, sanat kurumunun kendi içinde de, müze ve
galeri gibi geleneksel sanat mekânlarının ve “nesne olarak sanat” fikrinin sınırlarını
aşmaya çalışan performans ve happening gibi pratiklerin
yükseldiği dönemdir bu.
Keza, sanat kurumunu ve bu kurumu mevcut
biçimiyle var eden toplumsal ilişkiler sistemini “içerden” ifşa edip
dönüştürmeyi hedefleyen, Hans Haacke, Andrea Fraser, Daniel Buren gibi sanatçıların
öncülüğündeki kurumsal eleştiri de bu yıllarda doğar.
“[...] sanat kurumunu parçalamaya ya da ondan kaçmaya
yönelik girişimler” ile, onu içerden dönüştürmeye dönük uygulamaların,
bütün karşıtlıklarına rağmen –veya o karşıtlıklar üzerinden– birbirinden
beslendiği söylenebilir: Galerinin fiziksel mekânı dışına çıksa da hâlâ “sanat”
olarak algılandığı için sanat kurumunun sınırları içinde kalan performans
ve happening pratikleri karşısında, San Francisco Mim Topluluğu,
doğrudan eylemle tiyatro oyunculuğunu biraraya getiren “gerilla tiyatro”yu
hayata geçirir.
San Francisco Diggers (1966) happening’i ve
performansı, çerçevesi az çok belli bir hadise olmaktan çıkarıp “yeni bir
toplum hayatının sürekli icrası”na dönüştüren “yaşam oyunculuğu”nu benimser.
Danimarka’da Solvognen (1969) grubu, gösteri
toplumunun teatral unsurlarını temellük edip foyasını açığa çıkarma yoluna
gider: Noel Baba kılığına girip dükkânlardan aşırdıkları ürünleri
müşterilere “hediye eder”, fabrikaları işgal ederler; NATO askeri kılığına
girip “barış seremonisi” düzenler; Kızılderili kılığına girip atlar
üstünde Amerikan Bağımsızlık Günü törenlerini basarlar.
Sanat kurumunu yıkmayı değil, o kurum
aracılığıyla “eleştiri kurumunun kendisini savunmayı amaç
edinen” kurumsal eleştiri de, kurum karşıtlarının militanlığından
etkilenecektir: Sanatçıların ve kültür alanında çalışanların haklarını
korumayı, müzelerin kadınlara ve azınlıklara yönelik ayrımcı sergileme
politikalarını değiştirmeyi, büyük şirketlerin kamuya ait müzelerdeki
iktidarını yıkmayı hedefleyen Art Workers’ Coalition/Sanat İşçileri
Koalisyonu aynı dönemde (1969) kurulur.
Koalisyon’un bünyesindeki “Eylem Komitesi” içinden,
bir süre sonra daha radikal bir tutum benimseyen Guerrilla Art Action
Group/ Gerilla Sanat Eylemi Grubu türer.
Sonuçta, sanatçıları sanat işçisine, proletere,
üreticiye dönüştüren rejimle, sanat karşıtlarını sanatı “aşarak ortadan
kaldırmaya” yönelten rejim, aynıdır: “Sanatçıları çağdaş sanat üreticilerine
dönüştüren, sermaye tarafından gerçek içerilme [real subsumption]
süreçleridir.
1960’larla 1970’lerin bağımsız sanat örgütlerinin
doğmasına yol açan ve bu arada sanatçıların başta Vietnam Savaşı karşıtı
hareket olmak üzere o dönemdeki toplumsal mücadelelerle hemhal olmalarına
sebep olan da bu süreçtir.”
Tarihsel avangardların mirası olan ve en dolaysız
biçimde sitüasyonistlerle onlardan mülhem kolektiflerce benimsenen yıkıcılık ve
doğrudan eylem, dönemin estetik deneylerine de bir “yaratıcılık ilkesi” olarak
sirayet eder: 1966’da Londra’da, “kendi kendini yok eden sanat”ın
[auto-destructive art] yaratıcısı Gustav Metzger tarafından düzenlenen “Sanatta
Yıkım Sempozyumu” (Destruction in Art Symposium – DIAS), Fluxus ve
Viyana Aksiyonizmi gibi akımların öncülerini biraraya getirir.
Britanya’nın ilk şehir gerillaları sayılan Öfkeli Tugay’ın bildirilerinin
yayınlandığı,“yeraltının sesi” olarak tanımlanan International
Times dergisinin editörleri de DIAS’ın düzenleyicileri arasındadır; Provo
gibi kolektifler ve diğer karşı-kültür akımları da etkinliğe katılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder