2 Aralık 2022 Cuma

 RUS AVANGARDI - 2

 Romantikler, farklı sanatlar arasındaki sınırların kalktığı, bütün sanatların birleştiği bir "bütünsel sanat eseri", gesamtkunstwerk, hayal ederler.

 Bu ideal bütün avagard hareketleri etkisi altına alır.

 Genellikle mimarlıkla bağdaştırılan gesamtkunstwerk'in en yetkin temsili Rus avangardına göre tiyatrodur.

 Şiir, müzik, mimarlık, resim, heykel, dans tiyatro oyununda birleşir.

Tatlin'in ilk sergilenen işleri, Moskova Edebiyat Çevresi'nin sahnelediği İmparator Maksimilyan ve Oğlu Adolf için tasarladığı kostümlerdir

 Maleviç'in süprematist işlerinin ilk örnekleri de Güneşin Zaptı operası için tasarladığı üç arka perdeyle, on iki kostümdür .

 Tiyatro sanatını baştan aşağı değiştiren Güneşin Zaptı’nın en önemli buluşlarından biri de zaum.

 Zaum, kullanılmakta olan dili, onun arkasındaki nedenselliği altüst eden, tamamıyla şansa ve sezgiye dayalı 'otomotik' bir dil.

 Otomatik yazıyı ve deseni ortaya atan sürrealist manifestonun yayınlanmasına daha on iki yıl var.

  Rus Avangardı sergisi bize bu operayı izleme fırsatı da sunuyor.

 Ayrıca sergi, Meyerhold'un yönettiği Gönüllü Aldatılan Koca oyununda kullanılan, Popova ile Rodçenko'nun tasarladığı konstrüksiyonun (makinanın) modeliyle, Popova'nın dekor ve grafiklerini de sunuyor.

 Meyerhold ve Popova'nın tiyatro tasavvurları sınır tanımaz.

Enternasyonal'in üçüncü kongresi dolayısıyla binlerce oyuncunun katıldığı bir kent koreografisi tasarlarlar.

 Böylece kapitalizmin kalesi olan bir kenti terk eden kitlelerin, geleceğin şeffaf kentine ilerlediğini hayal ederler.

 Meyerhold'un Tatlin'le birlikte bütün Petrograd'ı bir tiyatro setine çevirdiği başka bir gösteride de, fabrika sirenleriyle bir senfoni icra edilir .

 Konserin gözetimini "sokakları fırçaya, meydanları palete dönüştüren"  Mayakovski üstlenir.

 Sergi bize, tiyatronun avangardlarının yanı sıra sinemanın da  bir büyük devrimcisini sunuyor: "Film Hakikati"'nin (Kino-Pravda) yaratıcısı Vertov.

 Vertov'un amacı, tiyatronun ve edebiyatın etkilerinden tamamıyla arındırılmış bir sinema dili yaratmaktı.

Sinemayı anlatıdan ve dramadan temizleyerek, röportaj esprisinde, olduğu gibi hayata" yönelik bir sinema yapmaktı.

 Ona göre birbirine montajlanan hayat fragmanlarının sunduğu derin hakikat, çıplak gözle görülemezdi.

 Vertov, 20.yüzyılda avangard sinema arayışlarının kaynağı haline geldi.

 1960'larda Fransa'da ortaya çıkan cinéma vérite Kino-pravda'dan türedi.

 İngiltere'de, Amerika'da ve Kanada'da 1950'lerde gelişen Özgür Sinema hareketi, Vertov'dan etkilendi.

 Sitüasyonizmin lideri Guy Debord, sinemasını onun kuramı üzerine kurdu...

 Rus Avangardı sergisinde, konstrüktivistlerin yoğunlaştıkları ajitasyon-propaganda sanatına ait tasarımlar da yer alıyor.

 Bunların bir bölümü grafik tasarımlar, diğer bölümü mimari denebilecek tasarımlar: kaideler, sehpalar, kürsüler vb.

Bu sonuncular, konstrüktivist mimarlığın çizgilerini ifade etmesi yönünden de önemli.

 Mimarlık grafik sanatını da temsil ediyor.

Ajit-prop yapıları, aynı mahiyette grafik tasarımlar tamamlıyor.

 Sloganlar her yerde, sadece afişlerde değil, yapıların üzerinde, tiyatro dekorlarında, müze sergilerinde, hatta projeksiyon marifetiyle gökyüzünde, bulutlarda.

 Grafik eserler arasında Popova'nın dergi kapakları ve sloganları öne çıkıyor.

 Popova, Kliun ve Klutsis’le birlikte serginin en çok eserle temsil edilen sanatçısı.

Ötekilerin yanı sıra dokuma tasarımları da var.

 Zaten nelerle uğraşmamış ki Popova: Operalar, Paris'te Diyagilev'le birlikte baleler, dokumalar, propaganda grafikleri, tualler, desenler, mimarlık projeleri , ayrıca Proletkült'te hocalık...

 Bu bize Devrim ertesinde sanatçıların, farklı sanatları ne kadar bütünsel bir olay olarak kavradıklarını gösteriyor.

Rus avangardında kadın sanatçılar bol ve gayet etkin: Rozonova, Ekster, Udaltsova, Stepanova...

 Sergide hepsinden örnekler izleyebiliyoruz.

 Rodçenko'nun eşi Stepanova, dokuma alanında ve konstrüktivist 'moda'da sivrilmiş.

 Deneysel atölyelerden en etkin olan VKhUTEMAS'ta dokuma bölümünün başında.

 İdeali, Konstrüktivist Manifesto'da dile geliyor: "Sanat öldü! Yaşasın makina sanatı!"

 Bu sloganı 1920'deki I. Dada Fuarı da benimseyecekti:

 "Sanat öldü! Yaşasın Tatlin'in makina sanatı!"

 Sanatı üretim olarak gördüğünden makina estetiğine öykünen Stepanova sanatını bir teknik ressam gibi gönyelerle icra edecekti.

 Avangard sanatın bütün hayatı sarmalama çabası giysilerle sınırlı kalmıyor, bardak ve tabakların, tepsilerin, yastık kılıflarının ve dantellerin, kimi süs eşyalarının tasarımına kadar uzanıyor.

Serginin hazırlığında Tüm Rusya Dekoratif Sanatlar Müzesi'yle de  işbirliği yapıldığı için bu alandaki örnekler gayet nadir.

 Başka sergilerde pek rastlayamazsınız.

Sonuçta Rus avangardının ifade edildiği bütün bu değişik sanatlarda  birbirlerini nasıl bütünlediğini izlemek ufkumuzu açıyor.

 Ayrıca Rus avangardını oluşturan farklı damarların ve bunların yarım yüzyıl boyunca gösterdikleri dönüşümlerin birarada sergilenmesi tarihsel perspektifimizi zenginleştiriyor.

 Sonuçta, Rus Avangardı izleyenlerde bir sergiden ziyade bir müze izlenimi uyandırıyor: Müze içinde müze.

 Ondan, insan bir daha, bir daha gezmek ihtiyacını duyuyor.

 Ne yazık ki serginin kataloğu olayın çapına erişemiyor. 

 Kataloglar, sergileri tarihe mal eden kaynaklar;  sanat tarihçilerinin en demirbaş aletleri.

O nedenle insan böylesine nadir bir sergiden daha çok sayıda eserin katalogda derlenmiş olmasını bekliyor.

  Duvarlarda okunan bilgilerin ve fotoğrafların katalogda da yer almasını bekliyor.

 Bir dizin arıyor.

 Ama asıl önemlisi, konuya vâkıf sanat tarihçileri tarafından kaleme alınmış, serginin canlandırdığı tarihsel boyutlarda keşifler yapabilen, paradigmalar önerebilen metinler bekliyor.

 Bu anlamda kataloğun en başında yer verilmiş olan Halil Berktay'ın yazısı, Rus avangardının doğuşu, estetik felsefesi, diğer avangard hareketlerle bağlantıları, 20. yüzyıl modernizmine yaptığı katkılar, bunların toplumsal, siyasal içerimleri gibi serginin ışık tuttuğu birçok konuya tamamıyla yabancı.

En önemlisi de şu: 1917 Devrimi’yle tarihte ilk kez sanatçılar sanatın iktidarına sahip olmuşlar.

Devrim yönetimi ve bu yönetimin Halk Eğitim Komiseri Lunaçarski,  Rusya'nın bütün müze, akademi ve koleksiyonlarının, bütün sanat ve kültür hayatının yeniden örgütlenmesini devrimi destekleyen  avangard sanatçılara emanet etmiş.

 Önceden, her avangard gibi müzeleri yakıp yıkmaktan bahseden bu sanatçılar iktidara gelince acaba neler yapmışlar?

 Bu yaptıkları müzeolojide, sanat öğreniminde ne gibi çığırlar açmış?

 Bütün Avrupa konstrüktivizmini, sanatla sanayinin bileşme sürecini , Bauhaus'u ve diğer modernist adımları nasıl etkilemiş?

 Halil Berktay'da bu tür kritik sorular hep cevapsız.

 Ayrıca yazı bilgisizliklerle dolu.

 Örneğin, Rusya dışındaki "diğer ülkelerde devrim olmadı avangarda eşlik eden" deniyor.

 Oysa hemen her sanat tarihçisi avangardın doğuşunu Paris'te başlayan ve giderek bütün Avrupa'yı saran 1848 Devrimi'ne bağlar.

 Avangard, 1871 Devrimi'ne/Komünü'ne de "eşlik etmiştir".

 Dada sanatçıları 1918 Alman Devrimi'nde savaşıyorlar.

 Bauhaus hocası Moholy-Nagy 1919 Macar Devrimi'nin ve onun ardından kurulan Macaristan Sovyet Cumhuriyeti'nin destekçisi...

Bunlara bir de 1950 sonrasında anti-kolonyal devrimlerdeki sanatçıların                     oynadıkları rolü katın...

 Kısacası, avangardın "eşlik" etmediği bir devrim göstermek zor.

 Berktay, "eninde sonunda sanat ve politikanın apayrı iki alan" olduğunu belirtiyor .

 Oysa Romantik Schiller'den , zamanımızda Jacques Rancière'e kadar, kaydetmeye değer bütün estetik felsefesi, sanat ve politikanın birliği üzerine kurulu.

 Bir de Berktay'ın metnine egemen olan bir Soğuk Savaş üslubu, bir ideolojik yargılama dili var.

 Bu dil, hakikatleri de saptırabiliyor.

 Örneğin Berktay'da Devrim ile Stalinizm birbirine karışıyor.

 Avangard düşmanı olan Stalin yönetiminin avangard sanatçıları ezdiği tabii doğrudur.

 Ancak Stalinist kültür politikaları nasıl Devrim'e mal edilebilir?

Berktay "siyasi devrimin sanatta devrimin sonunu getirdiği"nden bahsederek, Devrimin sanatın iktidarına getirdiği avangardları nasılsa Devrim kurbanı gibi gösteriyor.

 Hatta Chagall, Kandinski, Gabo gibi Devrim rejiminin sanat politikalarını ve uygulamalarını kuran ve yönetenlerin Devrim'den kaçtığından söz ediliyor.

 Oysa bütün dünyadan avangardlar nasıl Paris gibi modernizmin merkezlerine akıyorlarsa, onlar da aynı saiklerle ve özgür iradeleriyle göçüyorlar.

 Gene 1917 Devrimi'nin baskısıyla kaçtığı yazılan Diyagilev, efsanevi Ballet Russes'u Paris'te 1909'da kuruyor, vesaire,

 Kataloğundaki zaaflar bir yana, Rus Avangardı sergisi, sergi tarihimizde gerçekten eşsiz bir sergi.

 Sanıyorum, avangard hareketlere ait kapsamlı sergiler, 1992'de Ankara'da düzenlenen Cobra-Postcobra ile başlıyor.

 Diğerleri Nazan Ölçer'in açtığı Cobra (2012) ve Zero (2015-2016) sergileriydi.

 Şimdiki Rus Avangardı zirve.

Picasso, Dubuffet, Giacometti, de Chirico gibi büyük avangardların monografik sergilerini Pera Müzesi'nde izledik ama sanat dünyamızı toplu birer hareket olarak avangardla tanıştıran, Nazan Ölçer'in sergileridir.

 Ölçer'in geçtiğimiz yıllarda açmak üzere olduğu bir de Alman ekspresyonizmi sergisi vardı.

 Bir de sürrealizme ait dev bir koleksiyonun gelmesi ihtimali var.

 Sergileri bir gösteri gibi değil de, tarihte gösterdikleriyle inşa eden bu çapta sergilerin başarılmasında muhakkak ki müzelerin iletişimci ve işletmeciler yerine Nazan Ölçer gibi tarihçiler tarafından yönetilmesinin önemli bir payı var.

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  KABARENİN DOĞUŞU   Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oy...